Villanın kapısı açıldığı anda bahçede bekleyen lüks siyah arabadan fırladı şoför Refik. Arka kapıyı açarak hazır ol durumunda beklemeye başladı. Kerim Bey yaşından beklenmeyen bir çeviklikle indi merdivenlerden. Her zamanki gibi kaşları çatıktı. Köşeli yüz hatları vardı. Kızıyla aynı renk yeşil gözleri sert bakışlarla süzdü etrafı. Hâlâ yakışıklı bir adamdı. Uzun boylu, kırlaşmış saçları biçimli burnu ile yaşını göstermiyor, dinçliğini muhafaza ediyordu. Senelerdir aksatmadan her sabah yarım saat spor yapardı. - Günaydın Refik. - Günaydın beyefendi. Başka bir şey konuşmadı şoförle. Hemen arabaya bindi. Az sonra hızla çıktılar bahçeden... *** Asuman Hanım Saniye'nin getirdiği kahvesini alarak kahvaltı masasından kalkıp bahçeye bakan tavandan yere kadar cam olan kısımda duran karşılıklı konmuş fiskos koltuklarından birine geçti. Üzerinde ipekli bir sabahlık vardı. Yüzünün hatları Kerim Beye benziyordu ama kadın olmanın verdiği incelik ve zarafet, ağabeyinin sert görünümünden eser bırakmamıştı onun yüzünde. Daha narin daha nahif bir biçimdeydi yüzünün şekli. İnce uzun parmaklı elleri her zaman bakımlıydı. Kendine dikkat eder, özen gösterir ve her an şık, temiz ve düzgün olmaya itina gösterirdi. Hayatındaki yaşanmamışlıkları kendine ait prensipleriyle örtmeye çalışıyor, inanılmaz bir disiplin içinde hayatını sürdürüyordu. İster istemez Kerim Beyin mükemmeliyetçiliği ona da geçmiş olduğu için, daha yuvarlak bakmasına rağmen verdiği bütün kararlarda bu özelliğin etkileri görülüyordu... Saniye'nin getirdiği gazeteleri aldı eline, bir yandan kahvesini içerken bir yandan da okumaya başladı. Hava bulutluydu. Güneş ara sıra "ben buradayım" dercesine yüzünü gösteriyor, ama çoğunlukla, iki gündür var olan yoğun bulutların içinde kayboluyordu. Gazetelerine dalmıştı ki salon kapısının alışıldığından daha hızlı açılmasıyla irkilerek başını kaldırdı. Zeynep gençliğinin verdiği umursamazlıkla içeriye girmiş, sabahtan beri sessizlik çökmüş olan salonu adeta doldurmuştu: - Günaydın halacığım, babam gitmiş sanırım... Öf, insan gece uyurken acıkır mı yahu! Kurt gibi açım. Sevgiyle kendisine bakan Saniye'ye döndü: - Yumurta istiyorum Saniye abla... Rafadan... Bir de kaşar pane yaparsan sevinirim. Çayımı da kupada getiriver lütfen. Taze ekmek vardır umarım. Saniye gülümseyerek sevgiyle baktı genç kıza: - Tabii ki var küçük hanım, sabah ekmeği var. Şimdi hazırlarım istediklerinizi. Zeynep, halasının yanına gelip boynuna sarıldı ve yanağına okkalı bir öpücük kondurdu: - Nasılsın bakalım Asuman Sultan? Bugün yine çok güzelsin... Asuman Hanım bu iltifattan memnun olmuş, ne diyeceğini şaşırmıştı. Başını yana çevirdi: - Deli kız! Şu kalkışa bak! Kızım kocaman oldun artık, hâlâ şımarık çocuklar gibisin... Zeynep kahvaltı sofrasından bir dilim domates attı ağzına: - Amaaan, babam gibi konuşma hala sen de... Hayat güzel, yaşamak güzel, dersler iyi, bir sıkıntım yok... Ben neşeli olmayayım da kimler olsun! > DEVAMI YARIN