Yirmi dakika kadar sonra her şey hazırdı. Sekreterini çağırdı: - Kızım, hemen müracaatımızı yapalım. Dilekçeyi adliyeye götürün. Bu dosyadaki evrakları da dilekçeye iliştirin. Mümkün olan en yakın güne alın dava tarihini. Ben telefon edeceğim şimdi zaten. Sekreter gittikten sonra hemen Enver beyi aradı: - Beyefendi, davayı açıyorum. Yaptığım incelemeye göre durumu çok kötü. Bu şartlarda yüzde yüz kazanırız davayı. Torununuzu yanınızda bilin. Enver bey memnun bir şekilde cevap verdi: - Bu işi hallet Tahsin, dile benden ne dilersen. Demek kötü ha durumu? - Evet beyefendi, okula gitmiyor o meşum hadiseden beri. Şimdi çocuk da evde, bırakacak yeri yok. Anlayacağınız eli mahkum. - Güzel... Şimdi anlasın Hanya'yı Konya'yı... Telefonu kapattıktan sonra bir sigara yaktı avukat. Yıllardır Enver beyin vekilliğini yapıyordu. İyice emin olmak için kitaplarını karıştırdı. Örnek teşkil edecek davaları okudu. Her şey lehlerineydi. Yine de işi sağlama bağlamak için birkaç hakim arkadaşını aradı. Hepsi de kendisini teyit ettiler. İyice rahatlamıştı. Artık beklemekten başka yapacak bir şey yoktu... *** Feyyaz bey Mustafa'nın kendisine seslendiğini duyunca yerinden kalktı. Dışarı çıktı. - Patron, postacı Ahmet ağabey geldi, bir evrak varmış. Kapıya doğru yürüdü. - Feyyaz bey, Orhan yok mu? Kendisine bir tebligat var. - Hayırdır Ahmet efendi? - Ben de bilmiyorum, mahkemeden celp. İmzalamanız gerekiyor. Feyyaz bey gösterilen yere imzasını atarak aldı tebligatı. Merak içindeydi. Ömer usta da işini bırakmış, heyecanla kendisine bakıyordu. - Orhan'ı nasıl bulacağız çocuklar, önemli bir şey olabilir. Mustafa atıldı: - Ben işten sonra giderim patron evine. Götürür veririm neyse... *** Orhan kapının çalındığını duyunca yavaşça kalktı yerinden. Uyuyup kalmıştı. Ayaklarını sürüyerek ilerledi. Mustafa heyecan içinde bekliyordu kapıda. - Hayırdır Mustafa? Hoş geldin. - Orhan ağabey, bugün atölyeye bir mektup geldi sana. Patron hemen götürün dedi, önemli olabilirmiş. Genç adam Mustafa'nın uzattığı sarı kâğıdı aldı. Merakla açtı. Yüzünün rengi hemen değişti. Duvara tutundu. Çocuk şaşkın bir şekilde bakıyordu ona. - Hayırdır Orhan ağabey, kötü bir şey mi? - Mahkemeye vermişler Mustafa... Selda'nın annesi babası beni mahkemeye vermiş, Emre Can'ı istiyorlar. Aman Yarabbim... Bu da ne demek şimdi?.. Küçük çocuk hiçbir şey anlamamış, kocaman olmuş gözleri ile onun yüzüne bakıyordu. Orhan sapsarı olmuştu. Etrafına bakındı çaresizce. Sonra çocuğa döndü: - Mustafa, sen bir iki saat Emre Can'ın yanında kalır mısın? Hiçbir şey yapmayacaksın, o uyuyor. Mamasını yeni yedi, birkaç saat uyanmaz. Çocuk hemen içeri girdi: - Tabii ağabey, sen merak etme. İstersen, yani bana güvenmezsen gel anneme götürelim Emre Can'ı. Onun yanında kalsın. O bakar. Bu daha iyi bir fikirdi. Hemen hazırladı oğlunu. Dışarı çıktılar... DEVAMI YARIN