Küçük bebek ebenin sardığı kundağının içinde, şiş gözleri, yumuk yanakları, başındaki iki tel saçı ile pek şirindi. Gülümsedi Elmas, eğilip narin bir öpücük kondurdu oğlunun alnına. Ebe ellerini yıkamış, yanına gelmişti: - Haydi kızım geçmiş olsun, sağ salim kurtuldun. Oğlun da maşallah çok iyi... - Teşekkür ederim ebe hanım. Allah razı olsun... Ebe çantasını toplarken devam etti: - İki saatte bir sütünü ver kızım, dikkat et, bir anormallik görürsen hemen müdahale et. Hastaneye, sağlık ocağına falan götür. Sakın kendi başına bir iş yapmaya kalkma. Elmas başını salladı: - Merak etme Ebe Hanım, gerekeni yaparım, kimse benim için oğlumdan daha önemli değil artık. - Tamam kızım. Dikkatli ol sadece... Ebe gülümseyerek dışarı çıktı. Elmas hiç bilmediği duygular içindeydi. - Canım oğlum benim, bundan sonra beni hayata bağlayan tek varlıksın sen... O gün Elmas'ın annesi de gelmişti. Torununun dünyaya gelişi ile sevinçliydi. Kayınvalidesi Zaliha Hanım ise biraz sinirli bir şekilde dolanıp duruyordu evin içinde. Ortalarda gözükmeyen ise Haydar'dı. Sabah erkenden evden gitmiş, kendisine bir oğlu olduğu haberi gönderilmesine rağmen eve gelmemişti. Elmas kocasının gelmesini de istemiyordu zaten. Son ayları bir kâbus içinde geçmişti. Daha bir hafta öncesine kadar dayak yiyor aşağılanıyordu. Bu evde bir köle gibi yaşıyordu. Sabah erkenden kalkıp kayınpederine kahvaltı hazırlıyor, ardından kayınvalidesine hizmet ediyor, sonrasında bulaşık, temizlik, yemekle uğraşıyor neredeyse her gün öğlene doğru uyanan kocasını doyuruyor, ardından da akşama kadar kayınvalidesinin gösterdiği işleri yapıyordu. Akşam saat sekiz oldu mu yorgunluktan gözleri kapanıyor, durduğu yerde uyukluyordu. Hiçbir yere çıkmak, temiz hava alıp biraz dolaşmak, bir iki insanla sohbet etmek gibi bir lüksü yoktu asla. Bütün bunları yaparken de hem kayınvalidesi hem de kocası tarafından durmadan aşağılanıyor, zaman zaman da şiddete maruz kalıyordu. Bebeğini doyurduktan sonra güzelce yatırdı. Gözleri dolu doluydu. Şefkatle baktı oğlunun yüzüne. Minicik dudakları, minicik bir burnu vardı. Yumuk yumuk gözleri kapalıydı: O sırada kapı açıldı ve Haydar girdi içeriye. Neredeyse akşam olmak üzereydi. Haydar her zaman olduğu gibi ayakta sallanıyordu: - Nerede çocuk? - Yatıyor... diye fısıldadı Elmas. Burada! Haydar gelip bebeğinin başında durdu. Boş gözlerle baktı minik bebeğe. - Adı Erol olsun... Elmas dudaklarını ısırdı, cesaretini toplayarak mırıldandı: - Göbek adı da Ahmet olsun. Ahmet Erol!.. *** Hülya elindeki çay bardağını hafif hafif çevirerek yudumluyordu... Karşısında oturan Ahmet dikkatle bakıyordu genç kızın gözlerine. Hülya gülümsedi, utanarak sordu: - Neden bakıyorsun? Ahmet beğeni ile devam etti bakmaya: - Çünkü çok farklısın. İnsan kendisini senin yanında huzur içinde hissediyor. Aydınlık bir kızsın. > DEVAMI YARIN