Te­laş i­çin­de ay­na­ya koş­tu

A -
A +

Yaş­lı adam te­le­fo­nu al­dı ve din­le­me­ye baş­la­dı. Bir­den yü­zü­nün şek­li de­ğiş­ti, he­ye­can­lan­dı. Ace­ley­le bir­kaç ke­li­me edip te­le­fo­nu ka­pat­tı. De­ni­ze doğ­ru dön­dü yü­zü­nü: - De­mek gel­din ha Şev­val? To­ru­nu­mu gö­re­bi­le­ce­ğim de­mek!.. *** Hay­dar Be­yin lüks ara­ba­sı ote­lin ka­pı­sı­na gel­di­ği za­man he­men ko­şan gö­rev­li­ler yaş­lı ada­mın ara­ba­sın­dan in­me­si­ne yar­dım et­ti­ler. Hay­dar Bey re­sep­si­yo­na doğ­ru iler­le­di. Ol­duk­ça dinç gö­rü­nü­yor­du. Yet­miş beş ya­şın­da ih­ti­yar bir de­li­kan­lıy­dı. - Ben Hay­dar Ya­zı­cı­oğ­lu. Şev­val Ya­zı­cı­oğ­lu ile gö­rü­şe­cek­tim yav­rum! de­di gö­rev­li­ye. Re­sep­si­yon gö­rev­li­si gü­lüm­se­di: - Bu­yu­run efen­dim, siz is­ti­ra­hat edin, ben ken­di­le­ri­ne ha­ber ve­re­yim. Ar­zu eder­se­niz lo­bi­ye ge­çe­bi­lir­si­niz. Hay­dar Bey ba­şı­nı sal­la­dı. Na­di­ren he­ye­can­la­nır­dı. O na­dir an­lar­dan bi­ri­ni ya­şı­yor­du şu an­da. Lo­bi­ye ge­çip kol­tuk­lar­dan bi­ri­ne otur­du. Son de­re­ce lüks bir otel­di bu­ra­sı. Re­sep­si­yon gö­rev­li­si ise da­hi­li te­le­fo­nu kal­dı­rıp Şev­val'in oda­sı­nı tuş­la­dı: - Şev­val Ha­nım, lo­bi­de zi­ya­ret­çi­niz var. Hay­dar Ya­zı­cı­oğ­lu. Si­zi bek­li­yor efen­dim. Te­le­fo­nu ka­pa­tıp Hay­dar Be­ye gü­lüm­se­di. Şev­val ise te­laş için­de ses­len­di: - Ha­zal, de­den gel­miş kı­zım, lo­bi­de bek­li­yor. Hay­di. Genç kız bal­kon­day­dı ve İs­tan­bul'un müt­hiş man­za­ra­sı­nın ka­ra ka­lem res­mi­ni yap­ma­ya ça­lı­şı­yor­du. Bu ko­nu­da son de­re­ce ye­te­nek­liy­di ve yük­sek tah­si­li­ni re­sim ko­nu­sun­da yap­mak is­ti­yor­du. Şev­val onun ha­ya­tı­nı yön­len­di­rir­ken ve­re­ce­ği ka­rar­la­ra çok faz­la mü­da­ha­le et­mi­yor­du. Gü­zel Sa­nat­lar Fa­kül­te­sin­de oku­ma­sı, re­sim eği­ti­mi al­ma­sı kı­zı­nın ide­aliy­di. Ha­zal te­laş­lı bir şe­kil­de ay­na­nın kar­şı­sı­na koş­tu. Uzun si­yah saç­la­rı­nı gü­zel­ce top­la­dı. El­le­riy­le kaş­la­rı­nı dü­zelt­ti, son­ra an­ne­si­nin kar­şı­sı­na ge­çip ken­di et­ra­fın­da dön­dü: - Na­sı­lım? Gü­zel mi­yim? Şev­val gü­lüm­se­di: - Bu so­ru­yu so­ra­ca­ğın en yan­lış ki­şi be­nim. Ben se­nin an­ne­nim, gü­zel mi­yim di­ye so­rar­san ala­ca­ğın ce­vap her şart­ta "ha­ri­ka­sın" olur. Ha­zal bir kah­ka­ha ata­rak sa­rıl­dı an­ne­si­ne ve iki ya­na­ğın­dan öp­tü. Son­ra ka­pı­ya koş­tu: - Hay­di an­ne, öle­ce­ğim he­ye­can­dan. Se­si­ni duy­dum bu­gü­ne ka­dar de­de­min sa­de­ce. İlk de­fa gö­re­ce­ğim. Ça­buk ol, bek­let­me­ye­lim. Şev­val gü­lüm­se­di: - Ta­mam kı­zım gel­dim iş­te. Ha­zal'ın üze­rin­de kır­mı­zı bir bluz var­dı. Son de­re­ce sa­de ama son de­re­ce de za­rif­ti kı­ya­fe­ti. Çok ya­kış­mış­tı. Şev­val ise si­yah bir etek ve krem ren­gi bir göm­lek giy­miş­ti. Göz­le­rin­de çok ha­fif, bel­li be­lir­siz bir mak­yaj var­dı. Göz­lük­le­ri­ni dik­kat­le si­lip tak­tık­tan son­ra kı­zı­na dön­dü: - Ha­zı­rız, hay­di, de­de­ni da­ha faz­la bek­let­me­ye­lim. > DEVAMI YARIN

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.