Avukat yerinden kalktı, saygıyla Olcay hanıma döndü; - Tekrar başınız sağ olsun hanım efendi, çok üzüldük hepimiz. Allah geride kalanlara ömür versin, diyecek bir şey yok bundan sonra. Olcay hanım yalvarırcasına söylendi: - Siz bana torunumu getirin Tahsin bey, başka bir şey istemiyorum. - Merak etmeyin hanımefendi. Gereken hemen yapılacak. Rahat olun. En geç üç ay içinde torununuz sizin yanınızda olacak, endişelenmeyin. Enver bey avukatı kapıya kadar geçirdi. Onu uğurladıktan sonra karısının yanına geldi: - Göreceksin Olcay, bu işi halledeceğim. Kızımızın tek yadigarını yanıbaşımızda büyüteceğiz. Kadın minnetle baktı kocasına. Hâlâ gözlerinden ip gibi yaşlar süzülüyordu. Biricik Selda'sının artık olmadığına inanmıyor, onun ölümünü bir türlü kabullenemiyordu. Uykusuz geçen gecelerin izleri yüzünde bariz olarak belliydi. Sararmış, birkaç gün içinde adeta on yaş çökmüştü. Enver bey üzüntüsünün üzerine çıkan öfkesini saklamıyor, gözleri hiddet ve kinle parlıyordu. "Göstereceğim ben ona. Hem kızımı hem de torunumu aldı benden. Şimdi dünya kaç bucakmış görsün. Enver Demir kimmiş öğrensin bakalım!" Adeta çöktü koltuklardan birine. Koskoca adam kendini tutamamış, omuzları sarsılarak ağlamaya başlamıştı bir anda. Kızının ölümünden sonra bütün her şeyini yitirmiş gibiydi. Tek hedefi vardı artık. Bütün varını yoğunu kızının intikamını almak için gözünü kırpmadan harcayabilirdi. Orhan'dan nefret ediyordu. Bütün olanların tek suçlusu olarak onu görüyor, acısının yanında yüreğindeki kin içini acıtıyordu. Torununu ne pahasına olursa olsun alacaktı. Kızının tek yadigarıydı o. Asla o nefret ettiği adama bırakmayacaktı. Gözlerini kısarak söylendi kendi kendine: - O benim kanımı taşıyor, benim yavrum. Kimseler onu benden uzak tutamaz. *** Orhan bir haftadır okula gitmiyordu. Mürşide hanım izinli olduğu on günlük süre içinde her gün gelmişti onun evine. Küçük Emre Can'a bakıyordu. Ama yaşlı kadının artık işinin başına dönmesi gerekiyordu. O gün her şeyi, yapması gerekenleri anlattı tek tek Orhan'a. Küçük bebek sağlıklıydı. Uslu bir çocuktu. Mamasını yedikten sonra sessizce uyuyor, saatlerce kıpırdamadan yatıyordu. Mürşide hanım gittikten sonra Orhan içeri gidip yatağında mışıl mışıl uyuyan oğluna baktı. Nereden başlayacağını bilemiyordu. Hazırda çok az parası kalmıştı. Çalışması gerekiyordu. Ama küçük oğlunu bırakabileceği hiçbir yer yoktu. Kendini hiç bu kadar çaresiz hissetmemişti. Bir çıkar yol arıyor, bulamıyordu. En mantıklısının yine Ekrem beyle konuşup çalıştığı saatlerde oğlunu yetimhaneye bırakmak olacağına karar vermişti. Mürşide hanım bugün konuşacaktı Ekrem beyle. Emektar müdürün kabul edeceğini tahmin ediyordu. Her sabah götürecekti oğlunu. Akşamları da eve gelirken alacaktı. "Bir süre bu şekilde idare ederim" diye düşündü. Bebeğin bakıma ihtiyacı vardı. "Allah'ım bana yardım et" diye dua etti.... DEVAMI YARIN