Zübeyde mahzun mahzun baktı kocasına: - Paradan başka değer yok değil mi senin için! Senin de paran vardı Davut Ağa evlendiğimizde, ama bak şimdi yok... Davut tutulmuş kalmıştı. Gözlerini açtı kocaman: - Sen benimle nasıl konuşuyorsun be kadın! Yerinden yaşından beklenmeyen bir çeviklikle fırlamıştı. Zübeyde ne olduğunu anlamadan suratında patlayan tokadın etkisiyle kapının önüne savruldu. Dudaklarının kenarından ince bir şerit halinde sızmaktaydı kıpkırmızı kanı. Gözlerini kıstı: - Bütün bunlar senin hakkındaki fikirlerimi değiştirmeyecek Davut ağa. Oğluna döndü yerden kalkamadan: - Sen de utanmadın değil mi? Kendi evliliğin için kardeşinin, daha çocuk olan kardeşinin satılmasına göz yumdun, yazıklar olsun sana. Sen de baba olacaksın diyeceğim ama sen de baban gibi bir baba olursan nasıl olsa farkın olmaz. Lafını tam bitirmişti ki karnına bir tekme yedi. Aliye mutfak kapısının önünde dehşet içinde izliyordu olanları. Meseleyi anlamamıştı ama konunun kendisiyle ilgili olduğunu sezmişti. Ne olup bittiğini çözmeye çalışıyordu korkak bir şekilde bulunduğu yere sinerek. Davut'un gür sesi yankılandı: - Bir tek itiraz istemiyorum. Ben ne dediysem o olacak! Aliye babasının hiddetini görünce mutfağa geri çekildi. Her tarafı titriyordu. Davut Ağanın anlaşılmaz haykırışları duyuluyordu odadan. Arkasında bir tıkırtı duyup hızla döndü. Hüseyin ağabeyi gelmiş, kapının pervazına dayanmış kendisini izliyordu. Korkuyla kekeleyerek sordu: - Ne oldu ağam? Babam neden bu kadar öfkelendi? Hüseyin'in gözleri dolu doluydu. Başını iki yana salladı: - Bir şey yok, sen bana bir bardak su ver hele... Hemen testiden doldurdu suyu, saygıyla uzattı ağabeyine. Hüseyin suyunu içip bardağı geri uzatırken öteki eliyle hafifçe saçlarını okşadı Aliye'nin. Şaşırmıştı küçük kız. Alışık değildi böyle sevgi dolu dokunuşlara. Bir tek anası okşardı kendisini. Bir tek onun yanında kendini hissederdi. - Ağam, yoksa benim yüzümden mi? Başını iki yana salladı Hüseyin. Dudakları titriyordu: - Sen anama bak Aliye... Küçük kız koştu dışarıya. Zübeyde doğrulmuştu düştüğü yerden. Oturma odasının kapısı kapanmıştı. - Anam! Ne oldu böyle? - Yok kuzum bir şey... Yok yavrum, yok gül goncam... Güçsüz kollarıyla anasına destek oldu. Zübeyde ağlıyordu. Hüseyin sokak kapısının önünde başını pervaza dayamış, gözleri kapalı dikiliyordu. Zübeyde Hanım kararlı bir sesle oğluna seslendi: - Necla Öğretmeni bul Hüseyin. Yarın bir ara uğrasın bize. Kimseye sezdirme evladım. - Tamam ana! Diyerek fırladı delikanlı. Zübeyde kızının saçlarını okşadı usul usul. - Bahtsız goncam benim. Aliye ne olup bittiğini çıkartamıyordu. Şaşkın bir şekilde anasının yüzüne bakıyordu. - Ana, neler oluyor? Yoksa babam okumak istediğimi mi öğrendi? Ben kimseye bir şey demedim inan ki! Nereden duymuş? - Yok kuzum, bir şey öğrendiği yok. Bakma sen ona... > DEVAMI YARIN