"Torunu özledim Şefika Hanım..."

A -
A +

Karı koca yaşlanmışlardı artık. Onlara göre artık hayattan bekledikleri çocuklarından görecekleri saygı, alaka ve şefkatti. Bir tek Payidar kalmıştı. O da kendisini kurtaracak yaşa gelmişti. Şevket bey küçük kızını problem yapmıyordu. O üniversiteyi kazandığı zaman nasıl olsa ağabeyleri, ablası yardımcı olur, onun tahsilini tamamlamasına katkıda bulunurlardı... *** Şefika Hanım çayı koyduktan sonra banyoya gidip abdest aldı. Geceliğini çıkartıp yatağını düzeltti. Tekrar oturma odasına geldiği zaman Şevket Beyin kanepede uyukladığını görerek sevgiyle baktı ona. Yaşlı adam irkilerek açtı gözlerini. Suçluymuş gibi: - İçim geçmiş otururken... Bugün çıkıp biraz dolaşayım diyordum ama bu havada kapı dışarı adım atılmaz. - Otur evde Şevket Bey, sıcacık, ne işin var sokakta... Başını salladı yaşlı adam. Yeniden perdeyi aralayıp dışarı baktı. Yağmur bütün hızıyla devam ediyordu... - Çayı koydun mu hanım? - Koydum, şimdi olur. Namazımı kılayım, kahvaltıyı da getiririm. Şevket bey omuzlarını geriye doğru itti, gerindi: - Yine de çıkıp bakkal Hüseyin'den gazete falan alayım. Payidar bir yere gidecek mi bugün? Şefika Hanım kaşlarını kaldırdı: - Bu havada nereye gidecek, ders çalışır evde... Bu havada dışarı çıkanın aklı yoktur... Şevket Bey biraz düşünceli bir tavırla: - Çocuklar ne yapacak acaba? Haydi Yavuz'un arabası var ama Yalçın'ın arabası daha tamirden çıkmadı. Çocuk nasıl gidecek işine? Şefika Hanım dudak büktü: - Biner bir taksiye gider Şevket Bey, bırak bunları düşünmeyi, otuz yaşında koca adam. Evli barklı, bulur işinin bir kolayını... Bakışlarını dışarıya döndürdü yaşlı adam. Sevimli bir gülümseme belirdi dudaklarında: - Torunu özledim yahu Şefika... Neredeyse bir ay oldu görmeyeli. Bir akşam çağırsak çocukları. Hep birlikte bir yemek yesek. Üç gün sonra maaş alacağım. Gidip tavuk alayım, güzel bir tavuk pişirelim, bir de pilav yaparsın yanına, salata falan... Ne dersin? Şefika Hanım başını yana doğru eğdi: - Nasıl istersen Şevket Bey... Gelsinler tabii... Kaşları çatıldı yaşlı adamın: - Yadigar'ın kocası gelmez ama biz gene de söyleyelim. O kıza da üzülüyorum. Ben her şeyin farkındayım Şefika, o kız hiç mutlu değil. Bence o adam hırpalıyor kızı... Şefika Hanım dudaklarını ısırdı: - Biliyorum, ben de farkındayım. Birkaç kere sıkıştırdım ama ağzından laf alamadım. Hiçbir şey söylemiyor, hiçbir şey anlatmıyor... "iyiyim ben" deyip geçiştiriyor. Başını iki yana salladı Şevket Bey. Üzüntüsü her halinden belli oluyordu. Şefika Hanım masanın üzerindeki kibriti aldı. Akşamdan hazırlayıp bıraktığı sobayı yakmak üzere o tarafa ilerledi. Oturma odasında evlendikleri yıl aldıkları koltuklar duruyordu hâlâ. Otuz beş senelik takımların yüzleri solmuştu. Sonradan aldıkları çekyat cinsi kanepeyi cam kenarına koymuşlardı. Her ikisinin de oturmak için tercih ettikleri tek yer bu kanepeydi. Şevket bey biraz daha yerleşti oturduğu yere ve mırıldandı: - Bakalım Tülay Hanım davetimize gelecek mi? > DEVAMI YARIN

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.