Murat kendine geldiği zaman hareket edecek durumda değildi. Patlayan kaşından, dudaklarından ve burnunda akan kanlar kurumuş, etrafı görmesine engel oluyordu. Belinde ve sırtında inanılmaz bir acı vardı. Ayaklarını hareket ettiremiyordu. Korkunç bir acıyla ayağa kalkmak için uğraştı. Külçe gibiydi. Adım atamadı. Başı dönüyor, midesi bulanıyordu. O kadar çaresiz bir durumdaydı ki ağlamaya başladı. Kaldırıma oturdu. Elleri kan içindeydi. Bir gayrette daha bulundu ve ayağa kalktı. Duvarlara tutuna tutuna ilerledi. Yoldan geçen bir taksinin yanında yavaşladığını hissedince döndü ve güçlükle elini kaldırdı. Şoför hemen arabadan inmişti: - Ağabey, ne oldu, kaza mı geçirdin? Murat başını salladı: - Yok bir şey aslanım, beni bir hastaneye götürür müsün? - Atla ağabey, az ileride var bir tane. Hemen götüreyim, çok fena olmuşsun yahu! Özel hastanenin görevlileri bir sedye getirip Murat'ı aldılar. Şoförün parasını ödediler. Murat artık bayılmak üzereydi. Doktorun üzerine eğildiğini görünce fısıldadı: - Çok kötüyüm doktor... Ondan sonrası karanlığa gömülmüştü artık. Dipsiz bir kuyuya yuvarlanır gibi bilinmezin içine yuvarlanmıştı. Artık hiç acı duymuyor, hiçbir şey hissetmiyordu. *** Murat gözlerini açtığı zaman kendisini bembeyaz bir odanın içinde buldu. Sol bacağı külçe gibi ağırdı. Demir bir aparatla tavana tutturulmuştu. Belinde ve sırtında hâlâ acı vardı. Gözleri bir çizgi halinde, suratı davul gibi şişti. Başını hafifçe çevirince bir hemşirenin yanı başında oturmakta olduğunu gördü. - Hemşire Hanım? Genç hemşire hemen ayağa fırladı: - Oh, nihayet kendinize geldiniz. Kıpırdamayın, doktoru çağırayım. Az sonra orta boylu genç bir doktor girdi içeriye: - Geçmiş olsun Murat Bey, başınıza ne geldiğini bilmiyoruz ama çok hırpalanmışsınız. Sol bacağınız kırık. Belinizde de travmalar var. Yüzünüz şiş, burun kemiğiniz çatlak. O nedenle. Sizi bu hale kim getirdi? Polisler bekliyor dünden beri... Murat yutkunmaya çalıştı: - Bir yudum su lütfen... Hemşire hemen koşturdu. Bir süre sonra iki polis ifadesini almak üzere içeri girdiler. Murat kendisine saldıranların Şükrü Beyin korumaları olduğunu anlattı. Mahkeme olayından başladı ve bütün hikâyeyi nakletti. Polisler ifadesini imzalatıp çıktılar dışarıya. Doktor yaklaştı: - Şimdi dinlenin. Ulaşabileceğimiz bir yakınınız var mı? Murat, Feyyaz Beyin telefonunu verdi. Kendisini çok yorgun hissediyor ve ağrıları yüzünde nefes almakta güçlük çekiyordu. Gözlerini kapattı. Olanlara inanamıyordu. İnsanlara güveni, dünyaya inancı kalmamış gibiydi. Yanaklarında iki damla yaş süzüldü... > DEVAMI YARIN