Otogar kalabalık değildi. Genç'ten Bingöl'e gideceklerdi önce. Biletleri ayarlamıştı Sermet. Kadriye böyle kaçarcasına çekip gitmelerine bir anlam verememişti. Bir gün önce Harun'un okuluna gidip kaydını almıştı. Öğretmeni üzülmüştü Harun'un ayrılışına. Kadriye'yi öğretmenler odasına çekip uzun uzun konuşmuştu. Yazık etmesinlerdi çocuğa. Harun çok akıllı, pratik zekası olan, duygulu bir çocuktu. Eğer biraz üzerine düşülürse çok büyük başarılara imza atabilecek yeteneği vardı. Sıkı sıkı tembih etmişti Kadriye'ye: - Mutlaka okutun bu çocuğu. Pişman olmazsınız, demişti. Evin toparlanması ise hemen bitmişti. Zaten iki üç parça eşyaları vardı. Yataklarını denk yapmışlar, giyeceklerini bir çantaya doldurmuşlar, kalan büyük eşyalarını da üç beş kuruşa satmışlardı. Gözleri hep dolu doluydu Kadriye'nin. Alışkanlıklarından ayrılması kolay olmamıştı. Ama bu duygularını anlayabilecek, paylaşabilecek kimsesi yoktu. Kendi kendine yaşamıştı hepsini. Sermet etrafına bakındı. Eski model bir otobüsü başıyla işaret ederek o tarafa doğru yürüdü: - Yürüyün, işte otobüsümüz... Elini cebine atıp küçük bir kağıt parçasının yerinde olup olmadığını kontrol etti. İzzet Ustanın verdiği adres yazılıydı o kağıtta. Bacanağının adresini vermişti Sermet'e. Ne de olsa memleketlisiydi ve elbette bir yardımı olurdu. Otobüse bindiler. Çocuklar oldukça heyecanlıydı. Azize durmadan konuşuyor, merak içinde çevresini gözlemliyordu. Otobüs hareket ettiği anda Kadriye'nin yüreğindeki sızı derinleşti. Hüzünle baktı etrafına. Bir daha ne zaman dönebilecek, kim bilir bir daha ne zaman tekrar görebilecekti yaşadığı, doğup büyüdüğü bu yerleri?!. Yarım saatte Bingöl'e gelmişlerdi. Büyük İstanbul otobüsünü görünce çocuklar bağırıştılar. Yerleşmeleri on dakika kadar sürdü. On beş dakika sonra hareket edeceklerdi. Kadriye hiç konuşmuyordu. Sermet ise bilmiş tavırlarla etrafta dolaşıyor, verdiği kararın doğru olduğunu düşünerek umutla ve memnun tavırlarla gülümsüyordu. Uzun sürecek bir yolculuk başlamak üzereydi. Sonunda otobüs muavini bağırdı: - Beyler herkes binsin. Hareket ediyoruz. Hayırlı yolculuklar... Yaylanarak kalktılar. Şehrin içinden geçerek anayola çıktılar. Kadriye koridor tarafındaki koltuktaydı. Yanında Azize ve Alper vardı. Harun ise yan taraflarında babasıyla oturuyordu. Alper'in gözleri kapanmaya başlamıştı bile. Kadriye küçük oğlunu kucağına aldı. Azize ise başını cama dayamış merakla yola bakıyordu. On beş dakika sonra otobüs rotasına girmiş gidiyorlardı. Kadriye kendilerini nelerin beklediğini bilmiyor, ama içinde gittikçe büyüyen bir endişeyi de barındırıyordu. Korkuyordu gelecekten. Harun'un öğretmeninin söylediklerini kocasına söylememişti. Biliyordu ki asla kendisini dinlemeyecek hatta belki de kızacaktı. Sermet'i iyi tanıyordu artık. Onun düşüncelerinin, kararlarının aksine bir şey ileri sürmeye kalksa sonunda zararlı çıkan kendisi oluyordu hep. Bu nedenle susmayı yeğliyordu. İçini çekti usulca. Bir el yüreğini sıkıştırıyordu durmadan. Arkasına yaslandı. Otobüsün yumuşak sarsıntısı uykusunu getirmişti. Kaç gündür uykusuzdu. Gözlerini kapattı. Bir süre sonra da dalıp gitti... > DEVAMI YARIN