Yaşar evden çıkar çıkmaz karşısında Haydar'ı görünce irkildi. Dudaklarına yerleştirdi tedirgin gülümseme ile yaklaştı adama: - Ooo, Haydar Abi, hayırdır? Haydar kaşları çatık bir şekilde baktı Yaşar'ın suratına: - Nerelerdesin? Daha doğum olmadı mı? Yaşar kekeledi: - Yok abi, bugün yarın işte... Haydar sesini yükseltmişti: - Bana bak, benimle oyun oynama, beni aptal mı sandın sen? Her şeyi öğrendim. Boş durmuyoruz elbette. Karın gitmiş!.. Çocuk falan yok ortada. Beni dolandırabileceğini mi sandın sen? Yanılmışsın oğlum, beni kimse kandıramaz. Yaşar etrafına bakındı. Ne yapacağını şaşırmış gibiydi. Bugün ayrılacaktı aslında İstanbul'dan. Aldığı peşinatı cebine indirmişti. Omuzlarını kaldırdı: - Yalan abi, nereye gidecek? Haydar gözlerini kıstı: - Göster öyleyse, bir kahve ikram etsin bana bakalım, yürü... Yaşar'ın koluna yapışmıştı. Adam silkelenmeye çalıştı ama Haydar'ın kıskaç gibi ellerinden kurtulamadı. Çareyi bağırmakta buldu: - Ne yapıyorsun yahu? Bırak kolumu. Evde dedik ya! Haydar kükredi: - Yürü o zaman eve gidiyoruz. Haydi yürü... Âdeta sürüklemeye başladı Yaşar'ı. Yaşar bu durum karşısında kurtuluşunun olmadığını anlamış olacak ki diklenmeye başladı: - Bırak kolumu dedim. Yoksa yok, ne yapacaksın? Haydar öfkeyle soludu: - O zaman parayı geri ver. Üzerine yatacaktın değil mi? Sana güvenilmeyeceğini bilmem gerekirdi. İlk seferde de sattın beni sen. Yaşar kurtulmak isteğiyle birkaç kere daha çırpındı. Haydar gittikçe daha fazla sıkıyordu kolunu. Ufak bir itişme yaşandı aralarında. Adam burnundan soluyordu: - Ben paramı sana yedirecek değilim, beni dolandıracak adam daha anasından doğmadı. O kadar ucuz değil. Sen kendini aldatırsın ancak ama beni asla... Yaşar bir kez daha silkinmeyi denedi ama birden Haydar'ın elinde parlayan bıçağı gördü. Korkuyla durakladı. Haydar gözü dönmüş bir şekilde bıçağı kaldırıp var gücüyle adamın kalbine sapladı. Bir hırıltı yükseldi Yaşar'dan ve sallanarak yere düştü... DEVAMI YARIN