"Yadigar ablam hastaneye yattı!"

A -
A +

Yadigar'ın psikiyatrı kliniğine yattığı günlerde, evlatları tarafından kendi haline terkedilen Şevket Bey ve Şefika Hanım, başka çareleri kalmadığı için bir yaşlılar evine yerleşmeye karar vermişler, ancak emekli maaşı sadece birinin oraya yerleşmesine yetmişti. O da Şefika Hanımdı. Şevket Bey "Ben elbet bir yerlerde idare ederim" demişti. Durumu yine de çocuklarına haber vermek istiyordu. Bunun için ağır adımlarla yola koyuldu. Karısını yaşlılar evine yerleştirmiş olmanın verdiği bir rahatlığı vardı. Cebinde çok az parası kalmıştı. Yalçın'ın ofisine geldiği zaman derin bir nefes alıp müracaattaki görevliye doğru yürüdü. Çekingen bir tavırla: - Ben Yalçın Tuncer'le görüşmek istemiştim yavrum. Babasıyım... Biraz sonra görevli içeri girebileceğini söyledi. Yine ağır adımlarla ilerledi yaşlı adam. Oğlunun lüks ofisinden içeri başını uzattı. Yalçın koltuğuna gömülmüş, son derece şık bir kıyafet içinde telefonla konuşuyordu. Babasını görünce eliyle girmesi için işaret etti. Şevket Bey usulca süzüldü içeriye. Koltuklardan birine ilişti, oğlunun konuşmasını bitirmesini beklemeye başladı.Yalçın kahkahalar atarak sürdürdü konuşmasını. Birkaç dakika sonra telefonu kapatmıştı. Babasının elini öpmeye bile gerek duymadan oturduğu yerden konuşmaya başladı: - Neredesiniz siz yahu? Bir gittin pir gittin, insan bir haber verir... - Biz iyiyiz oğlum, merak etme... Annenle bir yer bulduk, orada kalıyoruz. Yalçın şaşırmıştı: - Ne buldunuz? Nerede bu yer, adresi ne? Şevket Bey içini çekti. Kendini güçlükle tutuyordu: - Adresini bilmiyorum daha. Öğrenince haber veririm. Genç adam üstelemedi. Böylesi daha iyiydi onun için. Bu şekilde kendisini rahatsız eden bir mesele çözümlenmiş demekti. - Yadigar ablam hastaneye yattı. Depresyon geçiriyormuş, durumu hiç iyi değil. Kocasına bıçakla saldırmış. Bu haberi hiçbir alıştırmaya gerek duymadan "pat" diye söylemişti babasına. Şevket Bey bembeyaz kesilmişti. Kekeledi: - Ne? Ne zaman? - Saffet götürmüş hastaneye, bırakmış, adamın umurunda değil. Biz ağabeyimle gittik. Doktorla konuştuk. Bir süre hastanede kalacak. İntihar etme riski falan varmış. Kendinde değil zaten... Kimseyle görüştürmüyorlar. Kızı delirtti sonunda... Öylesine sıradan bir olaydan bahsediyor gibiydi ki, Şevket Bey ne diyeceğini bilemedi. Ayağa kalktı: - Ben gideyim oğlum, hangi hastanede ablan? Yalçın arkasına yaslandı: - Gidip ne yapacaksın? Üniversite hastanesinin psikiyatri kliniğinde. Olan olmuş artık, zaten göremezsin... Şevket Bey oğluna baktı birkaç saniye bir şey söylemeden. Ayakta güçlükle duruyordu. Nefesinin daraldığını hissetti. Kapıya yürüdü: - Hoşça kal oğlum. Allah yolunu açık etsin... Dışarıya çıkınca bütün vücudu kurumuş gibi geldi. Kanı çekilmişti. Cebindeki paraya baktı. Taksi tutmasına imkân yoktu. Adeta sürüklenerek yürüdü otobüs durağına. Hızlı gitmek istiyor ama yapamıyordu. Güneş yükselmişti. Ter içinde olduğunu hissetti. Bir an önce kızını, Yadigar'ını, ilk göz ağrısını görmek istiyordu. Otobüs yaklaştığı sırada bayılmak üzereydi. Göğsündeki sancı nefesini kesiyordu... > DEVAMI YARIN

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.