Yalçın ofisinden içeri girer girmez sekreter kızın kendisine uzattığı zarfları alarak kahve makinesine doğru yürüdü. Bir bardak kahve doldurup odasına geçti. Başı çatlayacak gibi ağrıyordu. Havanın lodos olmasının baş ağrısında etkisi büyüktü. Çekmeceden bir ağrı kesici alıp susuz bir şekilde yuttu. Gelen mektuplara bakmaya başladı. Çoğunlukla faturaydı. Neslihan bir sürü alışveriş yapmıştı yine. Sıkıntıyla yüzünü buruşturdu. Kredi kartlarına olan borcu ödeyemeyeceği limitlere ulaşmıştı. Onları kapatabilmek için yapabileceği hiçbir şey yoktu. O da en kolay yolu seçiyor, diğer bankalardan nakit çekerek günü gelen kartın asgari limitlerini ödüyordu. Bir yerde tıkanacağı kesindi ve bu zamana az kalmıştı. Son gelen kart ekstresinde borç hanesinde yazan rakamı görünce yüreğinin sıkıştığını hissetti. "Bu işin içinden nasıl çıkacağım?" diye söylendi kendi kendine. Her ayki kart borcu miktarı maaşının katlarıydı. Ayrıca her ay maaşı kadar faiz biniyor, borç katlandıkça katlanıyordu. Neslihan'a bunu anlatması imkânsızdı. Hemen agresifleşiyordu genç kadın. Şikâyet etmeye başlıyor, hatta öyle laflar ediyordu ki Yalçın o an onun kendisini terk edip gideceğinden korkuyordu... İçindeki sıkıntıyı biraz hafifletir düşüncesiyle pencereye doğru yürüdü. Camı açtı ve dışarıdaki soğuk havayı içine çekti. Bu sırada kapının vurulduğunu duyarak başını çevirdi: - Gel! Sekreter kız elindeki dosyalarla girdi içeriye: - Yalçın Bey, bu dosyaları cuma günü masanıza bırakmıştım. Kontrol edilmesi gerekiyordu. Sanırım unutmuşsunuz. Halit Bey sabah telefon etti. İsterseniz hemen bir göz gezdirin, biraz sinirlendi galiba. Yalçın eliyle alnına vurdu: - Ah, unuttum ben onları. Tamam bırak!.. Halit Çetin, Yalçın'ın patronuydu. Prensiplerine ve işine son derece bağlı, titiz ve otoriter bir adamdı. Hayatta affetmediği tek şey işe karşı lakayt olunmasıydı... Hemen masasına geçti ve çalışmaya başladı. Yarım saat geçmişti ki oda kapısı hızla açıldı. Halit Bey sinirli bir şekilde girdi içeriye: - Yalçın Bey? Neler oluyor? Uzun boylu, beyaz saçlı bir adamdı. İlerlemiş yaşına rağmen hâlâ yakışıklıydı. Mavi küçük gözleri öfkeyle parlıyordu. Yalçın hemen ayağa kalkmıştı: - Buyurun Halit Bey! - Bırakın buyurmayı falan... Bu dosyalar bu saatte bitmiş olmalıydı. - Hemen hazırlıyorum efendim. Yaşlı adam işaret parmağını uzattı: - Bakın Yalçın Bey, bu son ikazım. Bundan sonra görevlerinizi zamanında yapmadığınız takdirde birlikte çalışmamız mümkün olamaz. İşinize gereken önemi vermiyorsunuz. Yalçın kekeledi: - Özür dilerim efendim, çok başım ağrıyordu, unutmuşum. Hemen halledeceğim. Yarım saat müsaade lütfen. Kızgın bir şekilde baktı Halit Bey, bir şey söylemeden çıktı dışarıya. Yalçın derin bir nefes aldı. Borçlarından dolayı hiçbir şeye konsantre olamadığının farkındaydı ve çare bulamıyordu... > DEVAMI YARIN