Yapılacak bir şey yoktu!.. -62-

A -
A +

Safiye üzüntüyle içini çekti. Bir şey söylemedi. Hayal ettiği, arzuladığı gibi bir evlat yetiştirememenin sıkıntısını yaşıyordu. Oğlunun yemeğini koydu. Ekmeği uzattı. Hakan ekmeğini alıp bir parça koparttı ve ağzına attı sonra umursamaz bir tavırla konuştu: - Anne, bana biraz para versene... Safiye çatalını tabağının yanına bıraktı: - Ne parası oğlum, daha sabah verdim harçlık! Hakan kaşlarını çattı: - Verdin de ne oldu? O para sakız parası bile değil adama, komik olma anne ya! Safiye başını iki yana salladı: - Hakan, oğlum, neden böyle yapıyorsun bilmiyorum, hiç anlamak istemiyorsun, boğazımıza zor yetiriyoruz, evin kirası, elektriği, suyu, kolay mı? Kazandığım ne kadar şey?.. Bak sadece sen okuyasın diye senin çalışmanı istemiyorum. Ama ne olur sen de anlayışlı ol. Hakan masadan fırlayıp kalktı. Adete kükrer gibi bağırdı: - Başlama yine, bana para lazım, arkadaşlarımın yanında rezil oluyorum. Safiye gözlerini kıstı, acı bir şekilde baktı oğlunun yüzüne: - Bazen ne kadar babana benziyorsun... Hakan yumruklarını sıktı. Yakışıklı yüzü kıpkırmızı olmuştu. Şakaklarındaki damarları fırlamış, zonkladıkları dışarıdan belli oluyordu: - Bana o adamdan bahsetme, bu evde baba kelimesini anma. Bir daha da beni ona benzetme. Elime geçse gözünün yaşına bakmadan, oracıkta... Safiye masaya olanca gücüyle vurdu: - Yeter! İşte yine tekrar ediyorum. Hiçbir farkın yok ondan, onun gibi konuşmaktan, düşünmekten yoksun, her işini, her problemini kaba kuvvetle halletmeye kalkıyorsun. Sen insansın, insan olduğunu unutuyorsun. Bu mu benim yıllardır sana öğretebildiğim? Yazıklar olsun bana! Kendime kızarım sadece. Senin terbiyeni ben verdim, demek ki becerememişim... Hakan annesinin öfkesine karşı dişlerinin arasından anlaşılmaz bir şeyler mırıldanarak duvarda asılı montunu alıp hızla evden çıktı. Yirmi yaşına gelmiş, hâlâ bir baltaya sap olamamıştı. Lisede bütün sınıfları ikişer sene okumuş, sonunda da belge alıp ayrılmıştı. Çok koşturmuştu öğretmenlerin peşinde Safiye. Yalvarmıştı çoğuna. Ama yapılacak bir şey yoktu. Sonunda müdür bey onun haline acımış, Hakan'a belge imtihanlarında yardımcı olacağını söylemişti. Anlamadığı, içinden çıkamadığı hangi dersi olursa gelip kendisini görmesini istemiş, bizzat kendisinin onu çalıştıracağına söz vermişti. Ama okuldan ayrıldığından beri bir kez bile kitap kapağı açmamıştı Hakan. Sabahları onbire doğru uyanıyor, annesinin işe gitmeden hazırlayıp bıraktığı kahvaltısını yaptıktan sonra evden çıkıyor, akşama kadar serkeş arkadaşlarıyla dolaşıyordu. Geçen uzun yıllar zarfında da babasına düşman olmuştu Hakan. Halil'in adını dahi evde geçirmiyor, baba kelimesini duyduğu anda öfkeden kıpkırmızı oluyor ve nefretini sözleriyle ve agresif hareketleriyle kusuyordu. Oysa Safiye endişe içinde onun giderek daha çok babasına benzediğini görüyordu. Tıpkı Halil'in son zamanlardaki davranışlarının bir kopyasını sergilemeye başlamış gibiydi delikanlı. DEVAMI YARIN

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.