Uçak içinde yapılan anons beş dakika sonra Adnan Menderes Havalimanına inileceğini haber veriyordu. Onur koltuğunda hareketlendi ve üzerine çekidüzen verdi. Biraz sonra havalimanının çıkış kapısına doğru yürüyordu. Bir taksi çevirdi ve rezervasyon yaptırdığı otelin adını söyledi. Ege'nin incisi İzmir'de pırıl pırıl bir hava vardı. Taksi şoförü Ege halkına mahsus güler yüzlülük ve sevecenlikle konuşmaya başladı Onur'la: - İstanbullu musun ağabey? - Evet canım. - İstanbul büyük şehir, buraya benzemiyor ama İzmir de artık aldı başını gidiyor... Çok kalabalıklaştı, dağ tepe ev doldu. Trafik problem olmaya başladı. Bildiğin gibi değil... Onur başını salladı: - Nüfusumuz gittikçe kalabalıklaşıyor, insanlar ekmek parası için şehirlere akın ediyor. Doğaldır bu yoğunluk! İstanbul'u görsen... Yaşanacak gibi değil... Şoför eliyle direksiyona vurdu: - Ağabey İstanbul deme bana, geçen sene çoluğu çocuğu alıp gittik İstanbul'a... Pişman olduk inan ki... Para dayanmaz orada yaşamaya... Onur başıyla onayladı adamı. Taksi Yeşildere'den Basmane'ye döndü. Fuarın hizasından sağa dönerek Montrö'ye doğru ilerledi. Kordon'da, İzmir Körfezine bakan lüks otellerden birinin önünde durdular. Onur taksimetrenin yazdığı paradan daha fazlasını uzattı şoföre: - Buyur kardeşim, üstü kalsın... - Sağ ol ağabey, Allah razı olsun... Sana hayırlı işler, İzmirimiz'e hoş geldin... Onur otel komisine valizini verip resepsiyona girdi: - Onur Karoğlu. Rezervasyon yaptırmıştım. Görevli defterdeki kayıtları kontrol edip gülümsedi: - Hoş geldiniz efendim. 215 numaralı oda. Komi size yardımcı olsun. Otelin asansörüne doğru yürüdü Onur. Bugün hiçbir şey yapmayacak, güzel bir yemek yedikten sonra Kordon'da biraz dolaşacak ve erkenden yatacaktı. Planını bu şekilde yapmıştı. Odası körfeze bakıyordu ve harika bir manzara vardı. Denizin üstüne batan güneş etrafı kavuniçi bir renge boyamıştı. Uzun uzun baktı bu muhteşem manzaraya. Denizin üzerinde bir kuğu gibi süzülen Karşıyaka Konak vapurları arasında küçük tekneler vardı. Şehrin ışıkları yanmaya başlamıştı. Bir duş aldıktan sonra kıyafetini değiştirip aşağıya indi. Otelin restoranında hafif bir akşam yemeği yedikten sonra dışarı çıktı. Kordon İzmir'e mahsus imbat rüzgârıyla serinlemiş, dalgalar ufak köpük tepeleri yaparak çalkalanmaya başlamıştı. Alsancak Limanına kadar yürüdü. Limanda demir atmış büyük yolcu gemisinin ışıkları sanki yüzen bir lunapark havasındaydı. Kordon'daki çay bahçelerinden birine oturdu. Kış ayının ortasında olmalarına rağmen dışarıda oturulabiliyordu. Biraz sonra rüzgârın etkisi de geçince insanı rahatlatan o serinlik de gitmiş, hava ılıklaşmıştı... Çayını içtikten sonra geldiği yoldan geri dönerek oteline girdi. Odasına çıktı. Kitabını çıkartıp odanın balkon kapısının yanındaki koltuğa oturdu ve okumaya başladı. Yarın zorlu bir gün bekliyordu kendisini. Önce İzmir'de bürosu olan avukat bir arkadaşına gidecekti... > DEVAMI YARIN