Sevim küçük oğlunu da okula gönderdikten sonra kahvaltı sofrasını toplamak için salona girdi. Sabahtan beri kafasını kurcalayan düşünceler yormuştu beynini. Bir bardak çay doldurdu kendisine. Masaya geçip oturdu. Sabahın yedisinde kocasının telefonuna gelen bir mesaj canını sıkmıştı. Yeni uyanmışlardı daha. Sedat giyiniyordu. Kendisi de yatağı toplamak için odadaydı. Telefona gelen mesaj sesi üzerine Sedat bir panter gibi atlamıştı telefona. Arkasını dönerek hızla okumuştu mesajı. Sonra da yüzünün rengi değişmiş, aceleyle kapatmıştı telefonunu. Birkaç gün önce de gece yarısı çalmıştı telefonu. Yine aynı telaşı gözlemişti Sevim kocasında. Zaten son günlerdeki tavırlarından rahatsız oluyordu. Yudum yudum içti çayını. Bir şeyler olduğunu düşünüyordu. Sedat'ın son birkaç aydaki dalgın hali, aradığı zaman onu iş yerinde bulamaması, sorduğu zaman geçiştiren cevaplar vermesi, hiç yoktan tartışmalar çıkartmaya başlaması, aşırı süslenmesi şüphelendiriyordu kadını. Çayını bitirince istemeyerek kalktı masadan. Sofrayı topladı, sonra elektrik süpürgesini alıp salonu süpürdü. Yardımcı olarak gelen işçi kadının izin günüydü bugün. İşlerini bitirdikten sonra kitabını alıp kanepeye uzandı. Ama kafasının içindeki düşünceler okuduğunu anlamasına mani oluyordu. Ani bir kararla kalktı yerinden, telefona uzandı. Sedat'ın galerisinde sekreter olarak görev yapan kız çok sevdiği komşusunun kızıydı. Sevim rica etmişti kocasına Ayşen'i işe alması için. Telefonu çevirip beklemeye başladı. Az sonra Ayşen'in sesi duyuldu: - Tekiner galeri, buyurun? - Ayşen'ciğim benim. Sevim. Nasılsın canım? Kızın sesi hemen değişti. Sevinçle cevap verdi: - Sevim Abla, siz misiniz, ay, alamadım birden sesinizi. Çok teşekkür ederim iyiyim. Çalışıyorum işte... - Sedat orada mı? - Sedat Bey henüz gelmedi efendim. Ben de onu bekliyorum... Sevim'in birden yüzünün rengi değişmişti. Kocası evden çıkalı neredeyse dört saat olmak üzereydi. Evden çıkarken "galeriye gidiyorum" deyip ayrılmıştı. Yaşadıklarını belli etmemeye çalıştı: - Tamam canım, birazdan gelir sanırım. Ayşen bağırarak konuşuyordu: - Gelince aramasını söyleyeyim mi? - Hayır gerekmez Ayşen, önemli değil. Fırsat bulursam ben yeniden ararım. Selam söyle evdekilere. Hoş ben senin anneni senden daha çok görüyorum galiba... Gülüştüler ikisi de. Telefonu kapattıktan sonra kaşları çatıldı Sevim'in. Yirmi senelik evliydi Sedat'la. En büyük oğlu on sekiz yaşını bitirmişti. Bu sene üniversite için hazırlanıyordu. Ortanca oğlu lise birinci sınıfta okuyor, en küçük oğlu ise orta bire gidiyordu. İsteyerek ve anlaşarak evlenmişlerdi Sedat'la. Üniversite mezunu olmasına rağmen Sedat istemediği için hiç çalışmamış, kendisini evine, kocasına, çocuklarına adamıştı. Mutlu bir evliliği vardı. Bunca yılı problemsiz geride bırakmışlardı. Ama birkaç aydır kocasını tanıyamıyordu. Başta belki bir yaş bunalımı geçiriyor olabileceği düşüncesiyle üzerinde durmamış, her zamankinden daha sevecen olmaya çalışmıştı. Ama şu anda bazı şeyler artık rahatsız edici boyutlara gelmişti. Bekleyip yeniden aramaya karar verdi. Bu sefer kocasına nerede olduğunu soracaktı mutlaka... > DEVAMI YARIN