Harun elindeki dosyaları masasının üzerine bıraktıktan sonra pencereye doğru yürüdü. Elleri pantolonunun cebinde dışarıyı izledi bir müddet. Az sonra kapısının vurulduğunu duyup döndü: - Girin! Kapı açılıp içeriye uzun boylu, yakışıklı bir genç adam girdi. Gülümsüyordu: - Günaydın müdürüm. Nasılsınız? - Gel Hakan. İyiyim. Ne var ne yok? - Bildiğiniz gibi müdürüm. Hakan masanın önünde, karşılıklı konulmuş maroken koltuklardan birine oturdu. Harun'un yardımcısıydı. - Çay içelim Hakan... Sabah kahvaltı yaptım ama doğru dürüst çay içemedim. Telefonun bir düğmesine basıp sekreterine iki çay söyledi. Sonra arkasına yaslanıp ellerini ensesinde birleştirdi. Yardımcısının yüzüne baktı: - Ne haber? Son gelen ihbarı değerlendirdiniz mi? - Evet müdürüm. Boş çıktı. Bir şey bulamadık. Ya önceden haber alıp her şeyi yok ettiler, ya da yoktu bir şey. Ama son zamanlarda farklı yerlerden aynı doğrultuda ihbarlar geliyor. Hepsinin ardındayız. Okulların önünde yine işi hızlandırdılar. Harun başını iki yana salladı: - Okul önündeki satıcıları yakalamak iş değil. İşin kökenini bulmalıyız. Hakan hafifçe eğildi öne doğru: - Onu da yakalayacağız müdürüm. Az kaldı. Her şeyi yan yana dizip resmi ortaya koymamıza az kaldı. Pazılın birkaç parçası eksik. Onları da tamamladık mı yumruk gibi ineceğiz beyinlerine. Bu sırada sekreter kız çayları getirmişti. Hakan bir yudum aldı çayından: - Yeni savcı göreve başlamış. Görenler çarpılmış gibi dönüyor. İlk defa bir hanım savcı geldi. Harun hayretle kaşlarını kaldırdı: - Hanım mı? Sahi mi? Yeni savcı bayan mı? - Öyleymiş müdürüm. Ben görmedim. Ama kaçakçılıktan arkadaşlar görmüşler. Hem çok gençmiş, hem de hanım. Ben de duyunca şaşırdım. Harun gülümsedi: - Bunda şaşacak bir şey yok ki. Bu tür işlerde hanım, erkek diye bakmamak lazım. Yeter ki dürüst ve adil olsun. Yapılan kutsal bir görev çünkü. Hakan "evet" anlamında başını salladıktan sonra bir yudum daha aldı çayından: - Nasıl geçti tören? Hülya Hanım mutluydu değil mi? Harun yeniden koltuğuna yaslandı: - Herkes mutluydu Hakan. Kocaman kız oldu Hülya. İnsanın inanası gelmiyor. Cumartesi günü bize yemeğe gelecekler. Annem çok arzu etti. Sen de gelsene!.. Hakan heyecanlanmıştı. Birkaç defa gördüğü Hülya'dan çok hoşlanmıştı. Hararetle başını salladı: - Gelirim tabii. Kadriye ananın yemeklerine hayır diyemem!.. > DEVAMI YARIN