Turgay bankadan sonra yeniden eve dönmüştü. Karısına ulaşamamanın verdiği öfkeden çıldırmış bir şekilde evin içinde eline gelen ne varsa hepsini kırıp parçaladı. Evin içi yangın yeri gibiydi. Kırılmadık bardak, tabak, vazo kalmamıştı. Örtüler parçalanmış, resimler yırtılmış allak bullak olmuştu her şey. Terk edilmenin verdiği hazımsızlık Turgay'ın içindeki şiddeti ortaya çıkartmış önüne gelen her şeyi yıkıp geçmişti. Sonunda öfkesine yenilip ağlamaya başladı. Bu psikolojik bir depresyondu. Eğer biraz sağlıklı düşünebilme imkânı olsa kendine hakim olur, en azından profesyonel bir yardım almaya kalkışırdı; ama gözü dönmüş bir şekilde âdeta çırpınıyordu. Bir kez daha Sibel'in evine telefon etmeyi düşündü ve ahizeyi eline alıp numarayı çevirdi. Az sonra telefon açılmıştı. Sibel'di karşısındaki. Öfkesini kontrol altına almaya çalışarak konuştu: - Alo, Sibel Hanım, Ben Turgay. Alev'i gördünüz mü diye soracaktım. Sibel heyecanlanmıştı. Hiç bozuntuya vermedi: - Alev'i mi? Ben de şimdi tam onu düşünüyordum, evde yok mu? Turgay dişlerinin arasından yine ağır bir küfür salladı. - Yok!.. Arkadaşınız evi terk etti. Nerede olduğunu biliyorsanız söyleyin, yoksa ben her halükârda bulacağım onu. Az önceki kontrolünü yeniden kaybetmişti. Sibel üste çıkmaya hazırdı. Almış olduğu tahsilin de verdiği profesyonellikle ondan önce bağırdı: - Aaa, bu ne biçim konuşma, bilsem neden söylemeyeyim, sizin aranızda ne geçtiyse geçti, bakın beyefendi, ben hiç böyle tehditlere gelemem. Bu işin kuralı kanunu var. Neyse derdiniz gidin öyle halledin. Ben Alev falan görmedim. Hem seninle evlendikten sonra çok da görmek yanlısı değilim. İyi günler. Beni rahat bırak. Telefonu kapatmıştı. Turgay hiddetinden çıldıracak gibiydi. Ani bir hareketle telefonu yerinden söküp fırlattı: - Yerin dibine de girsen bulacağım seni. Bunların hepsi işbirlikçi. Ceketini kaptığı gibi çıktı evden. Bildiği birkaç yer daha vardı. Oralara bakacaktı. Birden karısına ait ne kadar az bilgisi olduğunu düşündü. Onun böyle bir durumda nereye sığınabileceği konusunda en ufak bir tahmin yürütemiyordu. Kime güvenirdi bu kadın? Kiminle sırdaştı? Tepkileri neydi? Bugüne kadar kendi düşünceleri ve kendi doğrularından başka hiçbir şeyi gözü görmemiş, karşısındakinin de aklı, duyguları, mantığı olduğunu hiç göz önüne almamıştı. Karısının olabileceğini tahmin etti birkaç yere daha baktı. Yer yarılıp içine girmişti sanki Alev. Yolun ortasında durdu. Gözlerini kıstı ve dişlerinin arasından söylendi kendi kendine: "Nasıl olsa ananın babanın evine geleceksin. Önünde yatar yine beklerim seni!.." > DEVAMI YARIN