Yetimhanede zor günler geçirmişti...

A -
A +

Saadet sabah her zaman olduğu gibi erkenden gelmiş, hemen üzerini değiştirerek işe koyulmuştu. Aralıksız on beş saat çalışıyordu her gün. Muhtarın yardımıyla bulduğu bu işe can simidi gibi sarılmıştı. Yetimhanede geçen zor günlerin ardından on sekiz yaşını doldurduğu için çıkmak zorunda kalmasa belki hayata bu kadar gerçekçi bir şekilde atılmayacaktı. Yetimhaneden ayrıldıktan sonra ne yapacağını şaşırmış, muhtar Haydar'ın yardımına koşmasıyla rahat bir nefes almıştı. Yoksa kendini sudan çıkmış balık gibi hayatın içinde bulmasının getireceği olumsuz sonuçlara kurban olması işten bile değildi. Muhtar Haydar Bey elinden tutmuştu genç kızın. Foça'nın yerlilerinden bir yaşlı kadının yanına yerleştirmişti genç kızı. Kadının çocukları vardı ama hepsi zaman içinde Foça'yı terk etmişler, kimisi İstanbul'a, kimisi İzmir'e yerleşmişlerdi. Hafize Hanım tek başına kalıyordu koca evde. Artık onunda bir can yoldaşına ihtiyacı vardı. Saadet'i görür görmez sevmiş ve muhtarın teklifini kabul etmişti. Evinin bir odasını vermişti genç kıza. Muhtar ardından da genç kızı sahildeki çay evlerinden birine yerleştirmişti. Artık Saadet yorulmak bilmeden çalışıyor, kazandığı parayı hak etmeye uğraşıyordu. Anne ve babasını hiç bilmiyordu genç kız. Gözlerini yetimhanede açmıştı. İzmir'deki yetimhanede zor günler geçirmişti. Muhtar Haydar Efendi ise karısıyla birlikte zaman zaman yetimhaneyi, ziyaret eder, oradaki kimsesiz yavrulara karınca kararınca bir şeyler götürürdü. O zaman tanımıştı Saadet'i. Karı koca çok sevmişlerdi. İşler bu raddeye gelince de elinden tutmuşlardı. Minnet borçluydu Haydar ve karısına Saadet. Güzel bir kızdı. Orta boylu, açık kumral, uzun saçlı, biçimli bir ağzı ve iri gözleri vardı. Yeşil gözlerinde her zaman yaşadığı hüznü görmek mümkündü. Öyle zarif ve öyle naif bir görünümü vardı ki sanki hemen incinecekmiş gibi bir his uyandırıyordu insanda. Sabah mutfaktaki bardakları düzenledi, çayları demledi, masaları temizledi. Patron kendisinden sonra geldi. - Günaydın Saadet, bugün cumartesi, yoğun oluruz. Üç semaveri de demleseydin... - Demledim efendim. Fırından telefon ettiler. Birazdan poğaçaları ve gevrekleri getireceklermiş. - Tamam kızım, eksik bir şey var mı? - Kahvemiz çok az kalmış efendim. Patron başını salladı: - Tamam, ben şimdi çıkar alırım. Gelen olursa kasaya da bakıver sen. Adam hiç oturmadan geri çıktı, sonra tekrar içeri girdi: - Fırından gelirlerse ben yokken, kasadan ödemeyi yapıver. Faturayı almayı unutma. Saadet başını salladı: - Başüstüne efendim. Cumartesi ve pazar günleri inanılmaz derecede yoğun oluyordu işler. Tatil olduğu için yazlıkları olanlar, misafir gelenler dolduruyordu kahvehaneyi. Ön hazırlıkları bitirmişti. Müşteri beklemeye başladı. Yarım saat kadar sonra iki genç kız gelip çay ısmarladılar. Bu arada fırından da malzemeler gelmişti. Parasını ödedi, faturasını aldı. Poğaçaları ve gevrekleri yerlerine yerleştirdi. İçerisi mis gibi kokmuştu. Üç kişi daha geldi. Denize girmişler, deniz sonrasında bir şeyler yemek istemişlerdi. Onlar dışarıya oturdular. Hemen servislerini yaptı. Az sonra iki delikanlı girdi içeriye. Ersin'i tanıyordu Saadet. Gülümsedi: - Hoş geldiniz... > DEVAMI YARIN

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.