Havaalanı kalabalıktı. Almanya'dan gelen uçağın yolcuları pasaport kontrolü için kuyruğa girmişlerdi. Çoğunluğu Türk işçilerin oluşturduğu uzun kuyruk çıkış kapısına kadar uzamıştı. Kuyruğun ortalarında duran uzun boylu, avurtları çökük, saçları kırlaşmış orta yaşlı bir adam sıkıntıyla önce etrafına sonra da saatine baktı. Ardından eğildi, gişelerin olduğu yöne çevirdi bakışlarını. Beklemekten başka çaresi olmadığı için yüzünü buruşturdu. On beş dakika süren bir bekleyişten sonra sıranın kendisine gelmesiyle gişeye doğru ilerledi. Görevli memur orta yaşlı adamın uzattığı pasaportu alıp sakin bir şekilde sayfalarını açtı: - Uğur Taşçı? Orta yaşlı adam başını salladı: - Evet, adım Uğur Taşçı... Görevli hiç acele etmeden, yavaş hareketlerle pasaporta damgayı bastı ve uzattı: - Tamam, geçin. Uğur gülümseyerek teşekkür ettikten sonra valizini alıp çıkış kapısına doğru ilerledi. Yıllardan sonra ilk defa geliyordu memleketine. Dışarıya çıkınca etrafına bakındı. Kendi kendine yurdunu özleyip özlemediğini düşündü. Bir karara varamadı. Elini kaldırıp sıra sıra beklemekte olan taksilerden birine işaret etti. Az sonra taksiye binmiş, havaalanından şehre doğru yol almaya başlamıştı. Şoför dikiz aynasından baktı Uğur'a: - Ne tarafa beyefendi? - Taksim, Taksim Oteli'ne gidiyoruz. Eski Uğur değildi artık. Gelip geçen yıllar çok şeyi değiştirmişti. Her şeyden önce iyi bir iş sahibiydi. Türkiye'yi, dolayısıyla Neriman'ı terk ettikten sonra Almanya'ya gitmiş, orada bir zaman ağabeyinin yanında idare ettikten sonra cesur bir şekilde işe atılmış, zaman içinde işini büyütüp oldukça büyük bir şirketin sahibi olmuştu. Bir anda zengin olmuştu. Son birkaç yıl içinde de bulunduğu bölgenin en çok vergi ödeyen iş adamları kategorisinde üst sıralarda yer almıştı. Hayatı sanki baştan yaşamıştı. Geçen süre zarfında hayatında yer etmiş birçok şeyi de değiştirmişti. Hayata bakışından tutun da alışkanlıklarına kadar yeni baştan doğmuştu sanki. Değişmeyen tek şey evliliğiydi. Hâlâ kağıt üzerinde de olsa Neriman'la evliydi. Zaman zaman düşünmüştü karısını. Ona yaptığı haksızlık geçirdiği zaman içerisinde yüreğini ve vicdanını rahatsız etmişti. Ama alışmıştı ve kendini haklı çıkartabilmek için olmadık sebeplerle avunmuştu. Fakat avunamadığı tek konu çocuklarıydı. İki çocuk babası olduğunu biliyor ve yüzünü hiç görmediği çocuklarını merak ediyordu... Leman Hanım bir yıl önce ölmüştü. Annesinin cenazesine bile gelmemişti Uğur. Ağabeyi Haluk ise zaten Alman vatandaşlığına geçmiş, Türkiye ile bütün bağlarını kopartmıştı. Almanya'da da pek fazla görüşmüyordu ağabeyiyle. En son annesinin ölüm haberini aldığı zaman gitmişti evlerine. Haberi ağabeyine vermiş, akşam yemeğine kalmış ve dönmüştü. Ağabeyinin kurduğu düzene imrenerek bakıyordu. Onun karısı ve çocuklarıyla olan ilişkisine gıpta etmiş, o günden sonra hiç görmediği ikizleri daha çok aklına düşer olmuştu. Onların izini bulmak amacıyla gelmişti Türkiye'ye. Otele gelir gelmez hemen odasına çıktı. Daha gelmeden rezervasyonunu yaptırmıştı. Biraz dinlendikten sonra lobiye indi. Bir kahve içti. Sonra dışarı çıktı. En yakın nüfus müdürlüğüne gitmek üzere bir taksiye bindi. Oradan Neriman'ın vukuatlı nüfus örneğini çıkarttırıp adresini öğrenecekti... > DEVAMI YARIN