Yıllar ne kadar çabuk geçmişti

A -
A +

Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesinin kampüs bölgesindeki kafeteryada oturan gençler neşeli bir şekilde sohbet ediyorlardı. Hava ışıl ışıldı. Sıcak öğle saatlerine yaklaştıkça kendini iyiden iyiye hissettirmeye başlamıştı artık. Kampüs oldukça kalabalıktı. Tam öğle tatilinin olduğu saat olması yüzünden talebelerin yanı sıra öğretim üyeleri de bölgede bulunan kafeteryaları doldurmuşlardı. İki kız ve iki erkek dört kişi bir masada oturuyorlardı. Zayıf, esmer, kısa boylu bir genç kız olan Şaheser yanındaki uzunca boylu, koyu kumral, saçlarını arkadan bağlamış, iri siyah gözleri olan güzel kıza döndü: - Gülay, bugün beni öldürdün... Kızım Allah aşkına şu imtihan sendromundan kurtul artık!.. Gülay omuzlarını kaldırdı: - Ne yapayım Şaheser çok heyecanlanıyorum. Elimde değil... Şaheser masadaki erkek öğrencilere döndü: - Arkadaşlar bildiğiniz gibi değil, ben çalışmasam bile sanki bir şey yapacakmışım gibi strese giriyorum, durduk yerde adamı havaya sokuyor bu kızın heyecanı. Adam çalışmadığı dersten niye heyecanlansın, belli ki bir şey yapamayacak, ne gerek var, ama bunun yanında insan kendini bir şey sanıyor, kaptırıyor kendini, tutabilene aşk olsun ondan sonra. Masadakilerin hepsi kahkahalarla gülmeye başladılar. Sarışın, yüzü çilli olan genç atıldı: - Bir de bakıyorsun Şaheser, o heyecanla imtihanı sen geçmişsin, Gülay kalmış! Gülay zıpladı yerinden: - Ay, Allah korusun, o da geçsin ben de... Şaheser muzip bir tavırla atıldı: - Yani harikalar oluşturacak kızın heyecanı... Gülay yüzünü buruşturdu: - Uğraşma benimle, ne yapayım, uykularım kaçıyor, sınıfımı geçmem lazım. - Ay herkesin geçmesi lazım... Biz burada yıllanmaya gelmedik canımın içi... Masadaki diğer genç başını kaldırdı: - Aldırma sen ona Gülay, heyecan her zaman iyidir. Adamı tetikler... Şaheser derin bir nefes aldı: - Evet onu tetikliyor, çıkan kurşun beni vuruyor! Gülüştüler yeniden... Gülay, Dokuz Eylül Üniversitesi Fizyoterapi ve Rehabilitasyon Bölümünü bitirmişti... Şimdi yüksek lisans yapıyordu. Kendi isteğiyle seçmişti bu bölümü. Yıllar o kadar çabuk geçip gitmişti ki, daha dün doğan bebek Gülay şimdi çok güzel, tıpkı annesi gibi zarif bir bayan olup çıkmıştı. Problemsiz bir öğrenim görmüş, üniversite imtihanlarını kazanınca Foça'dan İzmir'e taşınmışlardı. Hafize Ana beş yıl önce vefat etmişti. Çok sarsılmıştı Saadet yaşlı kadının ölümüyle. Annesini kaybetmişçesine ıstırap çekmişti. Ama hayat devam ediyordu. Salih'in kahvehanesi hâlâ duruyordu yerinde. Artık çalışmıyordu Saadet. Evde anlaştığı bazı lokantalara yemek yapıyordu. İyi de kazanıyordu. Gülay da burs almıştı. Tahsilini sene kaybetmeden tamamlamak üzereydi. Saatine baktı genç kız: - Haydi millet, Servet Hoca erken girer biliyorsunuz, bugün zorlu gün, ayaklanın!.. > DEVAMI YARIN

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.