Hava serinlemeye yüz tutmuştu. Ağır adımlarla ilerledi evine. Hâlâ daha doğup büyüdüğü evde oturuyordu. Evlendikten sonra karısını anne ve babasının evine getirmişti. Ama onlar ölünce de eve sahip çıkmıştı. O evde Safiye'nin de hakkı olduğunu aklına bile getirmeden sahiplenmişti. Bahçe kapısını itip avluya girdi. Safiye koşup geldi hemen yanına: - Hoşgeldin ağabey... - Hoşbulduk, yengen nerede? - İçeride ağabey... Sert bakışlarını eve doğru çevirdi genç adam. Yine bir tatsızlık olduğu belliydi. Sıkıntıyla soluyarak oda kapısını açtı. Şükriye divanda oturuyordu. - Merhaba Şükriye'm... Umursamaz bir tavırla başını kaldırdı genç kadın: - Nerede kaldın? - Sana haberlerim var... Kahveye uğradım. Ahmet ağabeyle konuştum. Şükriye omuz silkti. - Bugün seninkini yine kapının önünde yakaladım, gözü dışarıda bunun bilmiş ol, kime bakar, kimi bekler bilmiyorum. İçeri alamyorum kapı önlerinden. Başımıza bir iş gelecek bilmiş ol. Hasan öfke ile kardeşine döndü: - Ne işin var kız kapı önlerinde? Kaç kere söyledik sana çıkmayacaksın dışarıya diye? Safiye başı önünde mırıldandı: - Yok ağabey bir şey inan ki, çocuklara baktım iki dakika, oyun oynuyorlardı. - Kocaman kızsın sen, oyunlarda mı aklın hâlâ? Evlenecek yaşa geldin be! Seni baş-göz etmek lazım artık. Evlen git de ben de rahat edeyim, yengen de... Safiye korkuyla irkildi. Kapının arkasında duruyor, birazdan yiyeceği dayağı düşünüyordu. Ama Hasan oturduğu yerden kalkmadı bile. Derin bir nefes aldı küçük kız. Bu sefer atlatmıştı. Şükriye ise olanı biteni anlamaya çalışıyor, Safiye'yi istediği gibi cezalandırmadığı için kocasına öfkeyle bakıyordu. Hasan arkasına yaslandı. Eliyle Safiye'ye odadan çıkmasını işaret etti: - Haydi hazırla sofrayı... Küçük kız hızla çıktı odadan. Hasan onun gittiğinden emin olduktan sonra karısına biraz daha yaklaştı: - Buna kısmet çıktı. Ahmet ağabeyin karısının köylüsü imiş, istiyorlar Safiye'yi. Genç kadın şaşırmıştı. Merakla sordu: - Kimin nesi bu? - Otuz yaşında bir adam. Karısı geçen sene ölmüş. İyi bir başlık parası da alacağız. Şükriye biraz da kıskançlıkla başını salladı: - Bak, ben sana demiştim, artık buna gelinlik kız olarak bakıyor insanlar. Yoksa nereden geldi akıllarına ? Hasan omuz silkti: - İyi ya işte, verelim gitsin, sen de ben de rahat ederiz. Başımızdan bir yük gider. Şükriye dudak büktü; - Ben karışmam, sen ağabeyisin. Hasan bilmiş bilmiş başını salladı: - Verelim, verelim... En iyisi bu... Aslında aklındaki tek şey alacağı başlık parasının miktarıydı. İyi bir para alacak olursa hayatı değişecek, kayınpederinin aşağılayıcı, emredici tavırlarından kurtulacaktı. Safiye de evini, kocasını bilir, sorumluluğu da üzerinden giderdi. Ahmet iyi bir adam demişti Halil için. İyi değilse bile artık Safiye'nin kaderiydi bu. Razı razı olacaktı. Hem erkek adamın iyisi kötüsü mü olurdu?!. DEVAMI YARIN