Hidayet eski kamyonetini çalıştırır çalıştırmaz büyük bir gürültüyle sarsıldılar. Turgay elinde olmadan gülümsedi: - Bu ne yahu? Bu araba neredeyse kendi kendine havaya uçacak... Hidayet mahcup boynunu büktü: - Yok abi, değiştirecek para yok daha. Babamdan kalma bu emektar. İşimi görüyor. Hoplar zıplar ama gideceğimiz yere götürür. Haydi atla. Şurada az bir işim kaldı, onu da halledeyim eve gideriz. Sezon başlayacak neredeyse. Az kaldı. Hazırlık yapmak lazım. Ne planlar yapıyorum aslında; ama hepsi paraya bakıyor tabii. Göreceksin bizim mekânı şimdi. Bulunmaz bir yer ama işte... Eskiden Mesudiye'nin içinde otururduk. Ama anamı babamı kaybettikten sonra sattım oradaki evi muhtara. Ovabükü'ndeki derme çatma konduya yerleştim. Zaman içinde adam etmeye çalıştım bir başıma ama yapabildiğim kadarıyla. İki kat çıkabilsem, motel olarak kullanacağım. Harika da olacak. Bahçesi geniş, denize sıfır. Eh be kardeş, gözü çıksın paranın... Şimdi bir çay ocağıyla idare ediyoruz. Tost falan yapıyoruz yanında. Şerife de eksik olmasın mutfakta çalışıyor. Yakında bir de bebeğimiz olursa bize yeter Turgay kardeş. Sen de tutarsın bir ucundan... Turgay yutkundu: - Biraz param var Hidayet, koyarım onu da ortaya... Eksik gedik olanı tamamlarız hiç olmazsa... Birlikten kuvvet doğar. Hidayet sevinmişti. Bağırdı keyifle: - Yaparız be Turgay Kardeş... Tostun yanına ek bir şeyler daha koyarız, sulu yemek gibi falan. Çok gider bizim burada biliyor musun? Genelde turistler günübirlik gelir, akşama kadar güneşlenir, denize girer ve gider. Burada oldukları sürece yemek hizmeti vermek lazım. Kalabalık olur. Alternatif yemeğin olursa bir de iyi hizmet verirsen müşteri çekersin. Kim bilir belki de iki odacık ekleyiveririz. Dur hele bir gidelim de... Hidayet malzemelerini aldıktan sonra kamyonete atladılar. Sarsılarak yola koyuldular. Yol kötü ve virajlıydı. Hidayet dikkatle kullanıyordu arabasını. Turgay hayatında hiç bu kadar güzel manzara görmemişti. Denizin ışıltısı dağların doruklarına kadar çıkıyor, yeşil ormanlar yol boyunca kendileri ile birlikte geliyordu. Toprak bir yoldan inişe geçtikleri zaman Hidayet gülümsedi. Eliyle önlerindeki bir virajı işaret etti: - Bak Turgay kardeş, şurayı dönünce göreceksin Ovabükü'nü. Gerçekten de bütün ihtişamıyla bir koy çıktı ortaya. Ağaçların içerisindeki birkaç yerleşim yeri vardı sahilinde. Bu kadar berrak, bu kadar ışıltılı bir denizi hiç görmemişti Turgay. Petrol mavisi bir renkti sular. Dudaklarını ısırdı ve mırıldandı: - Dünya Cenneti burası. Bu ne güzel manzara böyle!.. DEVAMI YARIN