Neriman o gece sabaha kadar uyumadı. Onu rahatsız eden bir şeyler vardı. Kendini çok yalnız ve korumasız hissediyordu. Yıllar sonra bütün hayatını etkileyen bir davranışın hesabını sorma fırsatını ele geçirmesi heyecanlanmasına sebep oluyor, bunca yıl içinde biriktirdiği ıstırapları Uğur'un yüzüne nasıl haykıracağını, yaşadıklarının hangi birinin hesabını soracağını bilemiyordu. Onun durgunluğu Gül'ün de dikkatini çekmiş olacak ki bütün gece boyunca hiç sormadıysa üç defa nesi olduğunu sormuştu. Her seferinde geçiştirmişti Neriman. İpek'i düşündü. Bir annenin evladını bu kadar kolay gözden çıkartmasına katlanamıyor, onun nerede ve nasıl olduğunu acı çekerek düşünüyordu. Sır olup gitmişti İpek! Sabah ezanları okunduğu zaman daha gözlerini bir kere bile kapatmamıştı genç kadın. Yorgundu. Hem bedenen yorgundu, hem de ruhen. Gece boyunca kâh ağlamış, kâh öfkelenmiş, yıpratıcı bir duygu karmaşasının içinde sabahı sabah etmişti. Erkenden kalktı yataktan. Kızının kahvaltısını hazırlayıp, çöpleri toplamaya çıktı. Merdivenleri süpürdü. Bir hayalet gibiydi. Elif Hanım hastaneye giderken kapının önünde gördü Neriman'ı. Yanına yaklaştı: - Hazır mısın Neriman? - Hazırım Elif Abla. Yüce Rabbim biliyor her şeyi... Kimseye kötülük yapmadım, iyilikten başka bir şey düşünmedim. Bundan sonra artık yaşanacak ıstırap kalmadı. Ne olacaksa olsun! Elif kaşlarını çattı: - Seni böyle pes etmiş görmekten hoşlanmıyorum. Sen davranışlarınla, verdiğin mücadeleyle nice kadına örnek teşkil ediyorsun. Bunda bir şey yok! Çocuklarının babasını inkâr edemezsin, silip atamazsın. Yaşanan şeyler seninle onun arasında, bunlardan çocukların bedel ödeyemez. Bunu unutma. Acı bir şekilde gülümsedi Neriman: - Merak etme abla, nasıl davranmam gerekiyorsa öyle davranacağım. Elif onun yanağını hafifçe okşayarak arabasına doğru yürüdü. Neriman onun arkasından sevgiyle baktı. Bu insanlar olmasaydı bugünlere kadar gelmesi imkânsızdı. Gerek Ekrem Bey, gerek Melahat Hanım İpek'in gidişinde bile kendi torunları kaçmış gibi yanmışlar, koşuşturmuşlardı. İçini çekerek dairesine döndü. Gül çıkmak üzereydi. Kızının yanaklarını okşadı, eğilip ufak bir öpücük kondurdu: - Allah zihin açıklığı versin kızım. Bir tek sen kaldın hayatımda. Bütün ümidim sensin. Sen benim yüzümü güldüreceksin evladım. Haydi sağlıkla git okuluna. Gül şaşırmıştı. O dirayetli, kuvvetli annesini ilk defa bu kadar aciz görüyordu. Gül'ü uğurladıktan sonra Albay Tahir Beyin dairesine çıktı: - Tahir Bey, öğlene kadar izin isteyeceğim sizden. Önemli bir işim var. Öğlende gelirim hemen. Tahir Bey başını salladı: - Hayırdır İpek'le ilgili bir şey mi var? - Yok, yok, özel bir konu... - Tamam kızım. Gecikme ama... Gülümsedi Neriman: - Yok efendim, gecikmem. Öğlende burada olurum. Dairesine dönüp mantosunu giydi. Yüreği bir kuş gibi çırpınıyordu... > DEVAMI YARIN