Zavallı, güçlükle kalkabildi ayağa

A -
A +

Kadriye evlendiğinden beri böyle dayak yememişti. Yüzü tanınmayacak şekilde şişmiş, kaşı ve dudağı patlamış, bir gözü kapanmıştı. Sermet içkinin ve uyuşturucunun da verdiği tesirle, acımadan vurmuştu genç kadına. Sonunda yorulmuş olacak ki oturma odasındaki çekyatın üzerine devrilmiş ve sızıp kalmıştı. Kadriye güçlükle kalkabildi ayağa. Saçı başı dağılmıştı. Canı acıyordu ama acısını düşünmüyor, kocasının takındığı tavra, onun haline üzülüyordu. Sermet'i tanıyamıyordu artık. Onun bambaşka bir insan olduğunu bugün daha iyi anlamıştı. Farklı bir Sermet vardı karşısında. Kontrolünü kaybetmiş, düşünce sınırları yok denecek kadar daralmış, acımasız ve kendinde olmayan bir adamla karşı karşıyaydı. Kanayan yaralarını yıkamak için âdeta sürünerek odadan çıktı. O anda gördü Harun'u. Kapının pervazının altına sinmiş, ama korkudan çok, nefret ve kin dolu bakışlarla izliyordu annesini. Kadriye şaşkın bir tavırla gülümsemeye çalıştı. Yüzünü hareket ettirdikçe dudağı acıyordu. Hafifçe inledi. Harun dişlerinin arasından fısıldadı: - Ben de onu döveceğim... Kadriye titrediğini hissetti: - Sakın yavrum, sakın ha... O ayrı, bu ayrı. Babanla benim aramda olan şeylere siz karışmayın. Neden yatmıyorsun sen? Bak iyiyim ben... Harun gözlerini kısarak baktı annesine. Sonra hiçbir şey demeden odaya girip kapıyı kapattı. Kadriye yüzünü yıkadıktan sonra bir kenarı kırık, yer yer kararmış küçük aynaya baktı. Gördüğü manzara karşısında ürktü. Tanınmayacak hale gelmişti. İçini çekti yavaşça. Banyodan çıkıp yine zorlukla yürüyerek odaya döndü. Sermet horluyordu. Onun üzerini örttü. Acıyarak baktı adama. Usulca mırıldandı kendi kendine: - Ne oldu sana Sermet? Ne oldu sana? Sabaha kadar ağrılar içinde dönüp durdu genç kadın. Kızının yanına sokulmuştu. Başı ağrıyor, şakakları zonkluyordu. Dudağının sızısı içine oturuyordu. Beline, sırtına yediği tekmelerin acısı yeni yeni çıkmaya başlamıştı. Sabaha kadar dönüp durdu yatağında. Sabah ezanıyla kalktı yataktan. Vücudu külçe gibiydi. Çayı koyup çocuklarını kaldırdı. Azize annesine hayretle bakıyordu. Onun şişmiş, yüzüne ve gözlerinin altına kan çökmüş, morarmış suratını korkuyla izliyordu. Kadriye gülümsedi: - Hasta oldum kızım, geçecek... - Hasta olmadın anne, babam dövdü seni... Duydum ben her şeyi... Ses çıkartmadı Kadriye. Onları yedirip okula yolladıktan sonra giyindi. Başını uzatıp oturma odasına baktı. Sermet hâlâ uyuyordu. Onun kahvaltısını bir tepsiye hazırlayıp masaya bıraktı. Mantosunu giyip küçük oğlunun elinden tutarak dışarı çıktı. Dışarıda soğuk ama güneşli bir hava vardı. Hızlı adımlarla durağa doğru yürüdü. Kırk beş dakika sonra Dinçer Beylerin evinin önündeydi. Cebinden anahtarını çıkartıp kapıyı açtı. İçinden evde kimse olmaması için dua ediyordu. Alper'in ceketini ve kendi mantosunu çıkarttı. Salona uzattı başını. Ses seda duyulmuyordu. Tam içinden "çok şükür, gitmişler" diyecekti ki yatak odasından Ferda Hanımın sesi duyuldu: - Kadriye, sen misin? Yutkundu. Gözlerini kapatıp, dudaklarını ısırdı... > DEVAMI YARIN

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.