Hayrettin yan bakışlarla Elmas'ı süzerek oturdu masaya. - Kaçta geldi kocan? - Saate bakmadım efendim... Ama geç vakitti... - Sarhoş muydu? Sesini çıkartmayıp başını önüne eğdi. Hayrettin ağzına kocaman bir dilim atıp birkaç kere çiğnedikten sonra lokması ağzındayken konuştu: - Bundan sonra onu bu hayattan kurtarmak senin vazifen. Kadın gibi kadın ol, kocanı içkiden kurtar. *** İki ay geçmişti aradan. Elmas bu iki ay boyunca iki günde bir dayak yemiş, hemen her gün aşağılanmıştı. Gerek kayınvalidesi Zaliha Hanım, gerek kocası Haydar durmadan onu hırpalıyor, küçümsüyor ve şiddet uyguluyordu. Elmas hayattan hiçbir beklentisi kalmamış bir halde sadece nefes alıp veriyordu. Son günlerde vücut olarak kendini iyi hissetmiyordu. Durmadan midesi bulanıyor, içi çekiliyordu. Bu şikayetlerin hiç birisini kimseye açıklamamış, bu zaman zarfında kendi ailesini de bir kere olsun görmemişti. Bir kere annesiyle telefonla konuşmuş, o anda da başında kayınvalidesi olduğu için sadece hal hatır sormakla yetinmişti. O sabah yine kendini iyi hissetmeyerek uyanmıştı. Sabah bütün ev halkından önce kalkmayı âdet edinmişti. Kahvaltıyı hazırlıyor, kayınpederini yolcu ettikten sonra kahvaltı sofrasını yeniliyor ve kayınvalidesine sofra hazırlıyordu. Ardından öğlene doğru uyanan kocasını besliyor, hepsi bittikten sonra bir iki lokma fırsat bulursa kendisi atıştırıyordu. Zayıflamıştı. Çöp gibi kalmıştı kolları. Sapsarıydı rengi. Hatta o kadar soluktu ki zaman zaman Zaliha Hanım arkasından: - Hastalıklı bu kız! diye laf atıyordu. O sabah her zamanki gibi kahvaltı sofrasını hazırladı. Çayı demlerken başının döndüğünü hissetti. Hayrettin Bey uyanmış, boğazını temizleyerek mutfağa gelmişti: - Çay hazır mı gelin? - Hazır efendim... - İyi, koy da içelim bakalım. Hemen bardağı doldurdu. Tam bu sırada güçsüz kolları çaydanlığı tutamadı. Elinden kaydı ve büyük bir gürültüyle düştü. Her yer ıslanmıştı. Son anda ani bir refleksle geri çekilip yanmaktan kurtulmuştu. Ama sabahın sessizliğinde çıkan gürültü büyüktü. Ev halkının hepsi uyanmıştı. Zaliha Hanım koşarak geldi: - Ne yaptın beceriksiz? - Affedersiniz efendim, elimden kaydı... Zaliha mutfağın ıslanan zeminine bakarak kaşlarını çattı: - Kız diye seni kakaladılar bize. Şu hale bak! Haydar da uyanmıştı. "Sabah sabah bir rahat yok mu be! Bu ne gürültü?" diye tok sesiyle bağırdı.. Elmas titriyordu. Haydar mutfak kapısından başını uzatıp manzarayı görünce dişlerinin arasından anlaşılmaz bir şeyler fısıldayarak yürüdü karısının üzerine. Bir tokat patlattı yüzüne Elmas'ın. Elmas sendeledi. Kulakları uğulduyordu. Gözlerinin karardığını hissetti. Mutfak tezgahına tutundu düşmemek için. Ama imkansızdı. Ayaklarının altından yer kayıyordu sanki. Yutkunmaya çalıştı, nefes alamadığını fark etti. Yuvarlanarak dipsiz bir kuyuya doğru düşüyordu sanki. Birden gözleri hiçbir şey görmez oldu. Kendini boşlukta hissetti. Elini yanağına götürdü güçlükle sonrası karanlığa gömüldü... > DEVAMI YARIN