Ahmet Nejat masasını toplayıp üniversiteden çıktı. Pardösüsünün yakalarını kaldırıp elleri ceplerinde hızlı adımlarla yürüdü. Beşiktaş'ta tek odalı bir ev tutmuştu. Askerden geleli kısa bir süre olmuştu daha. Üniversiteye yaptığı müracaat kabul edilmiş, askerliği bitmeden gelip girdiği imtihanlarda başarılı olarak kadroya alınmıştı. Hayat mücadelesinde çocukluğundan beri yalnızdı Ahmet Nejat. Bornova Yetiştirme Yurdunda liseyi bitirene kadar kalmıştı. O günlerde yakınım diyebileceği tek bir insan olmuştu. O da Sibel Hanım... Fırsat buldukça gelip aramıştı kadıncağız. Bazı günler birlikte gezmeye çıkmışlar, bayramlarda onun yardımıyla anneciğinin kabrini ziyarete gitmişlerdi. Üniversite imtihanları ise hayatının dönüm noktası olmuştu delikanlının. Orta Doğu Teknik Üniversitesi Kimya Mühendisliği bölümünü kazandığı zaman tek başına sevinmişti. Bu mutluluğu paylaşacak hiç kimsenin olmamasının acısı, sevinciyle örtüşmüş, üzüntü, mutluluk, heyecan ve şaşkınlık bir arada yoğrulmuştu... Ankara'ya geldiği zaman toy, bu kocaman şehri hiç tanımayan ve ne kadar saklamaya çalışsa da hayattan korkan bir gençti. Üniversitenin yurduna kayıt yaptırdı. Talebeliği sırasında sıkıntılı günler geçirmişti. Kredi Yurtlar Kurumundan burs alıyor, gündüz okuyor, geceleri de bir kafeteryada garsonluk yaparak geçimini sağlıyordu. Zorlu bir talebelik hayatı geçirmekteydi. Fakat derslerindeki başarısı kısa zamanda öğretim üyeleri arasında fark edilmesine neden olmuş, âdeta hocalarının himayesine girivermişti. Hemen hepsi Ahmet Nejat'ın hayat hikâyesini az çok biliyorlardı... Üniversiteyi birincilikle bitirince öğretim üyelerinin de yardımlarıyla İstanbul Üniversitesine yüksek lisans müracaatını yapmış, askerliğini de tamamlayıp girdiği imtihanın başarılı olması sonucunda görevine başlamıştı. Askerde aldığı maaşı yemeyip biriktirmişti. Tüm askerliği sırasında bir kere olsun izinli çıkmamış, âdeta kendini kapatmıştı. Asistanlık maaşı kıt kanaat yetiyordu ama yine de bir düzen kurmayı başarabilmişti. Hiç kimsesi kalmamıştı. Sibel Hanım Almanya'ya yerleşmiş, Servet Hanım ise huzurevinde beş yıl önce vefat etmişti. Arkadaşları arasında sayılan bir kişiliği vardı. Kimseyle fazla içli dışlı olmamıştı bugüne kadar. Hep mesafeliydi... Anahtarını çıkartıp kapıyı açtı. Tek odalı evinde eski eşya satan bir dükkandan aldığı bir çekyat, bir masa ve bir tek sandalyesi vardı. Mutfağında kendine yetecek kadar sayıda gereçleri, bir de derme çatma bir kütüphanesi vardı. Bütün eşyası bundan ibaretti. Sahip olduğu tek takım elbiseyi her gece özenle askıya geçiriyor ve duvara çaktığı bir çiviye asıyordu. Her şeyin daha iyi olabilmesi için zamana ihtiyacı olduğunu biliyordu... Gelirken aldığı iki yumurtayı tavaya kırıp altını kıstı. Bir domates doğradı. Akşam yemeği hazırdı. Karnını doyurduktan sonra masanın başına geçti. Her gece yaptığı gibi yine kitaplarının arasına gömülmüştü. Evinden dışarı pek çıkmıyordu. Zaten dışarıda geçirecek ne zamanı ne de parası vardı. Geç vakte kadar okudu, notlarını hazırladı. Ertesi gün, gün boyunca dersi vardı. Nihayet uykunun kendisini esir almaya başlamasıyla yerinden kalktı. Elektrik sobasını kapattı. Çekyatını açarak uzandı. Ellerini başının altına koyarak gözlerini sararmış tavana dikti. Annesini hatırlamıştı... > DEVAMI YARIN