Selim elindeki kahveleri dikkatli bir şekilde taşıyarak masaya geldi: - Sıcakmış... Zühal gülümseyerek bakıyordu ona: - Eline yakışıyor bu işler... Omuzlarını kaldırdı genç adam: - Eh, ne yaparsın, evde ara sıra yapmıyor değiliz. Sofra falan hazırlarız, toplarız. Ara sıra da çay demleriz hani. Ama daha fazlasından pek anlamam. Evde anne ve de bir de abla olunca bana pek iş kalmıyor bu anlamda. Ama babam ev kadınlarına taş çıkartır bak. Öyle güzel yemek yapar ki annem bile hayran kalır. Zühal bir kahkaha attı: - Ne güzel. Bizim evde hiç böyle şeyler yoktur. Annem mutfaktan hiç anlamaz. Zaten iki tane aşçı var. Onlar yapıyor yemekleri. Babam ise sadece yemeyi sever. Mutfağın yerini bile bildiğinden emin değilim. Selim gözlerini kıstı: - Desene tam filmlerdeki aristokratların hayatı gibi... Bizim öyle bir imkânımız yok. Biz orta halli bir memur ailesiyiz. Sizin gibi değiliz anlayacağın... Zühal dudak büktü: - Aman, çok da önemli değil... Selim arkasına yaslandı, dikkatle bakıyordu genç kıza. Bu kızda tahlil edemediği bir çekicilik vardı. Güzel bir kızdı. Ama ya hareketlerinde, ya duruşunda, nerede olduğunu bilemediği bir gizem taşıyor gibiydi. Bu da onu son derece çekici yapıyordu. Hafifçe öne doğru eğildi: - Daha sakin bir yerlere gidip uzun uzun konuşmak isterdim. Zühal kafasını kaldırdı, dikkatle baktı genç adamın yüzüne. Sonra lakayt bir tavırla: - Haydi o zaman, gidelim! Deyiverdi. Selim şaşkınlıkla kalktı ayağa: - Tamam, ben hazırım. Genç kız muzip bir şekilde gülümsedi: - Dersin yok mu senin? Dudak büktü genç adam: - Bugün girmesem de olur. - Ya nişanlın? Genç adamın yüzü karardı bir an. Sinirlenmiş gibiydi: - Ben nişanlı değilim. Öyle uzun süren bir arkadaşlığın sonunda laf olsun diye bir söz gibi... Ne gereği var şimdi bundan bahsetmenin? Zühal muzip bir gülümseme ile yürümeye başlamıştı. Selim hemen arkasından geliyordu... > DEVAMI YARIN