Bazılarının hava tahmini takip etmek gibi bir huyu vardır. Sanki ertesi gün havanın nasıl olacağını bilirlerse daha rahat uyuyacaklarmış gibi illa ki haberlerin bitmesini beklerler ve hava durumunu izlerler. Hem sadece kendi yaşadıkları bölgeyle de yetinmezler. Onları hiç alakadar etmeyen dünyanın öbür ucundaki yerlere de bulaşırlar. İleride bir gün hava durumu sunmaktan kurtulup haber okumayı hayal eden güzel kızın 'Bişkek yağmurlu beş derece' diyen sesini ciddiyetle yorumlayıp 'hımmm' diyen tiplerdir bunlar. Alışkanlık işte. İlgimi çeker böyle alışkanlıklar benim. Bazen kendimi eksik hissederim böyle meraklarım olmadığı için. Mesela ben niye yarın Alma Ata'da havanın nasıl olacağını öğreneceğim diye tepinmiyorum? Kimbilir? Beni ilgilendiren tek hava haberi kar yağışıyla ilgili olandır. Sabah yatağımdan henüz kalkmadan dışarıdaki sessizliği hissederim. Böyle bir dinginliği ancak yerküreyi bembeyaz gelinliğiyle örtmüş bir kar tabakası oluşturabilir. Sanki her şeye bir set çeker. Beyazlığı saftır ama asla güçsüz değildir. Kendinden emin bir tavırla susturur herkesi. Pisliklerin bile saflıkla yok edilebileceğinin kanıtı gibidir kar. O yüzden onu çok severim. Lüzumsuz kalabalıkların evlerine çekilmek zorunda kaldığı, keskin soğuğun kol gezdiği beyaz gün ve gecelerde huzuru bulurum. Geçen gün gazeteyi açıp kar geliyor haberini okuyunca o yüzden kıvrıldı dudaklarım yukarıya doğru. Ev halkının şikayete başlamasını da hiç umursamadım doğrusu. Beyazdan korkanları anlamam mümkün değil ki benim! Ben grilerden korkarım. Siyahın bile asaleti vardır. Hiç değilse ne oldukları bellidir. Taraflarını saklamayacak kadar cesurdur onlar. Ben kaypak grilerden çekinirim. Beyaz ise varlığıyla her rengi değiştirebilecek bir renksizliktir. İşte bu, gücün tarifidir. Rica ederim hemen bu ekonomik krizde millet parasızlıktan inlerken bir de kar yağarsa ne olacağının beni hiç mi ilgilendirmediğine dair klişe bir laf ebeliğine girişmeyin. İçimi sıkıyor artık bu muhabbetler. Ben seviyorum diye kar yağacak değil. Ancak kış geldiği için yağar beyazlık üzerimize. Yani benim bunda en ufak bir katkım olamaz. Bari bırakın da penceremden oturup keyifle seyredeyim. Türkiye'nin son numarası bu! Herkes birbirinin açığını bulmakla yükümlü gibi. İlk fırsatta kaşlar yukarı kalkıp eleştiri okları fırlatılıyor. 'İşte halktan kopuk, şımarık bir köşe yazarı' gibi cümleler kuruluyor ve bu şekilde birtakım kompleksler tatmin ediliyor. Keşke birazcık aşabilsek bu sığlıkları. Keşke birazcık ilerleyebilsek cehaleti arkamızda bırakıp. Kendi işimize bakmayı öğrenebilsek. Bembeyaz sessizlik bana bunları unutturuyor. Sevseniz de sevmeseniz de