Bazen beklenmedik bir şeyler yapmak güzeldir. Her sabah güne aynı saatte başlamak ve farkında olmadan aynı işleri aynı sırayla yapmak hepimizin düştüğü bir tuzak. İlk zamanlar bunda bir sorun yokmuş gibi geliyorsa da zamanla üzerinizdeki baskı artıyor. İnanılmaz bir monotonluğun gölgesi kabus misali çöküyor omuzlarınıza. Bir bakıyorsunuz, biteviye aynı detayların peşinde dönüp duruyorsunuz. Bunun sonu yok. Sanki hayat, belli bir düzeni sürdürmekmiş gibi gelmeye başlıyor. Tehlike çanlarının ilk ötüşü bu yanılsamada saklı zaten. Hayat nedir? Nasıl yaşanmalıdır? Amaç nedir? Bu soruların cevaplarını aramayı iş edinmiş uzmanlık dalları var. Din bunlardan birisi. Günlük hayatı düzenleyen, amaçları belirleyen, düzeni kurup yaymaya çalışan en güçlü bakış açısı. Felsefe bir diğeri. Tabii felsefe cevap bulmaktan ziyade daha çok soru üretir ve bir kere içine girdiniz mi diğer taraftaki ışığı bulmanız uzun yıllarınızı alır, o başka bir hikaye. Ama benim söylemeye çalıştığım konu bu kadar derin değil zaten. Benim meselem tamamen günlük işleyişle ilgili. Mesela bana kalırsa her gün izlenen televizyon dizileri bir problem. Hep takip edeceksiniz diye işlerinizi onların başlama saatine göre ayarlıyorsunuz. Böylece günlük akışınızda sürprize hiç yer kalmamış oluyor. Siz diye anlattığıma bakmayın aslında bu problemin baş mustaribi benim. Basınç sinsice arttıktan sonra bu sabah birdenbire patlamayla boşalınca bunları düşünmeyi akıl edebildim. Sabahları mecburen hep aynı saatte kalkıyorum. Kahvaltı, gazete okuma gibi işler birbirini takip ediyor. Sonra bir de bakıyorum yine o saatte televizyonu açmış Süper Baba dizisinin tekrarını izliyorum. Bundan beş on yıl öncesinin gündemini yad ediyor, o zamanlar mesele ettiğim konuları hatırlıyor, kah gülüp kah ağlıyorum. Şevket Altuğ'un nasıl da süper bir baba olduğunu görüp özeniyorum. Dizi bittikten sonra ise evi hep aynı tempo ve sırayla topladığımı dediğim gibi daha bu sabah fark ettim. Arkadaşlarla telefonlaşmak, sokağa çıkmak, gidilecek yerler ve tabii dönüş saati hep ama hep aynı. Bütün bu monotonluktan sıkılmış limona dönen beynim sonunda infilak etti. Bu yaptığımız kendimize karşı haksızlık belki. Bazen küçük sürprizler olmalı hayatımızda. Sabah kalkıp hemen çıkmalı, yatağı yapmamalıyız belki. Tabii alışkanlık olsun anlamında değil bu sözüm. Hiç yürümediğimiz bir yolda yürümeli, elimizde bir buket çiçekle dönmeliyiz geri. Mutluluğu başkasından gelecek bir hediye gibi beklememeli, uzanıp almalıyız belki de.