Bir portre

A -
A +

Bir kitap yazmak istiyorum. Hem de uzun zamandır. Yalnız bir sorunum var. Neresinden başlayacağımı bilemiyorum. Uzun soluklu bir şey yazmak için, anladım ki, sadece yazmaya yeteneğin olması yetmiyor. Planlama, toparlama, öngörü gibi çok özel niteliklere de sahip olmak lazım. Açıkçası bu tip becerilerim olduğundan emin değilim. Hal böyleyken eline kağıdı kalemi alıp yazmaya başlayan insanlara hem şaşırıyorum hem de takdir ediyorum. Bu zamanda evinde televizyon, radyo gibi iletişim cihazları bulunan herkesin bir kafa karışıklığı sorunu olması gerekiyormuş gibi geliyor. En azından benim durumum bu. Çağla Şikel'in en son neden ağladığı, Arto'nun hangi ünlüye ne soru sorduğu, kimin kimle beraber olduğu ve benzeri o kadar çok gereksiz bilgi yükleniyor ki hafızalarımıza; iki lafı biraraya getirecek halimiz kalmıyor. Bundan kaçıp bilgi yarışmalarına sığınacak olsanız o da başka bir dert. En çok Kenan Işık'ın yarışmasını seviyorum. Ama bazen o kadar olmayacak sorular çıkıyor ki ağzım bir karış açık kalıyor. Mesela kravatın Hırvat kılığı olduğunun iddia edilmesi ilginçti. Ya da Karadeniz'de erkeklerin giydiği şalvar benzeri kıyafetin ismini bilmeye pek imkan yoktu. Bunları bilebilmek için genel kültür bile yetmez. Buna karşılık bir öğretmen yarışmacının hangi Osmanlı Padişahının bestekar olduğunu hatırlayamaması dehşete düşürdü beni. Üçüncü Selim, Lale Devri gibi konu başlıkları pek anlam ifade edemedi yarışmacıya. Aynı sıkıntıyı Orada Neler Oluyor faslında da yaşıyorum. Yarışmacıların para kazanmaları amacıyla bilgi yarıştırmaları çok hazin sahnelere sebep oluyor. Mesela geçen gün Fatih Sultan Mehmed'in sürgünde vefat eden oğlunun kim olduğu soruldu. Yarışmacılar tahminen Fatih Sultan Mehmed'le ilgili bir tek bilgiye sahipti o da İstanbul'u fethettiği idi. Cem Sultan seçeneği yabancı dil gibi geldi kulaklarına. Tamam, herkes tarihle ilgilenmek zorunda değil. Ama bunlar detay bilgiler değil. Bunlar kalın harflerle yazılan bölüm başlıkları. Gençlerin kendi tarihleriyle ilgili bilgi biriktirmeye niyetleri yok gibi göründü gözüme. İşte benim halim! Pek çok Türk izleyici gibi ambale olmuş vaziyetteyim. Oturup kalem oynatacağıma nelerle uğraşıyorum. Kendime ve zamanıma yazık ettiğimi bile bile toparlanamıyorum. Nerede kalmış kitap yazmak! Tam bir sessizlik ve konsantrasyon gerektiren yazma mantığımla köşe yazılarımı bile zor çıkartıyorum anlayacağınız. Kendimi alıp uzak diyarlarda bir dağ başına hapsetmeden olacak iş değil roman yazmam. Bir hayali daha ileri bir vakte erteleyip günlük boş alışkanlıklarıma dönüyorum. İşte size yirmi birinci yüz yılın çağdaş, okumuş, çalışan, şehirli kadınının üzücü portresi.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.