Bridget Jones. Milyonlarca kadından bir tanesi. Hiç evlenmemiş, kariyer peşinde koşmuş. Sonunda otuz yaşını geçmiş bir vaziyette, küçücük bir apartman dairesinde kendisini yapayalnız bulmuş. Bütün bunları film vizyona girdiği için öğrenmedim doğrusu. Bridget Jones'un Günlüğü ilk olarak kitap formunda çıktı Türk okurunun karşısına. Bir buçuk yıl kadar önceydi sanırım. Hikayesi ise ilginç. İngiltere'nin en çok okunan gazetelerinden birisinde köşe yazısı olarak başlamış her şey. Bir kadın, hayatı algıladığı ve yaşamak zorunda kaldığı gibi anlatmaya başlamış okuruna. Önce çok yadırganmış. Muhafazakâr okurlar ayağa kalkmışlar bu ne rezalet diye. Sonra yavaş yavaş satır aralarını fark etmeye başlamışlar. O çok tuhaf gelen açıksözlülüğün aslında herkesin hayatında karşılaşabildiği gerçekler olduğunu ayrımsamışlar. Ve köşenin okur sayısı çığ gibi büyümeye başlamış. Bakmışlar olacak gibi değil, kitap haline getirmişler. Hatta sonra ikinci cilt de yayınlandı. Film hiç fena değil. İzlemenizi önerebilirim. Oyuncular tanıdık ve çok başarılı, yönetmen bildik ve çok iyi. Fakat benim hakkında yazmak istediğim konu bu teknik ayrıntılarla ilgili değil. Benim ilgimi daha çok hikayenin anlatmaya çalıştığı anafikir çekiyor. Yani dünyanın en eski hikayesi. Kadınlar ve erkekler. Aynı gezegeni paylaşmak zorunda kalmış olan, birbirini tamamlaması gerektiği düşünülen fakat varlıklarıyla tamamlamayan buna karşılık yokluklarıyla yarım bırakan iki cins. Bana sorarsanız anlaşmaları mümkün değil. Onun için en iyisi bana sormayın. Şimdi bu konuda da karamsar olduğumu iddia edeceksiniz, biliyorum. Halbuki işin aslı öyle değil. Yani karamsarlık değil benim meselem. Gerçekçilik. Haydi dürüst olun, aşkınız ilk hızını aldıktan sonra kendinizi hâlâ ilk günkü gibi hissediyor musunuz? Eminim dişi olan taraf hissediyordur. Kadınlar bir erkeği bir defa sevince bir daha asla vazgeçmezler. İhanete uğramadıkça da terk etmek yanlısı olmazlar. Fakat aynı güzel sözleri erkekler için sarf etmek zor geliyor. Tekeşlilik çokeşlilik gibi açıklamalar yeterince mantıklı görünse de kalp kabul edemiyor işte. Hangi kadına gidip eşinin kendisini çokeşli olduğu için aldattığını söyleyip bir de anlayış bekleyebilirsiniz? Ben size söyleyeyim. Hiçbir kadın sizi, böyle bir konuyu açtığınızda hoş karşılamaz. Çünkü bunu yapamaz. Bir de doğru eş seçimi vardır. Bazen doğru gibi görünen çok yanlış çıkar. Bazen de tersi. Bu tamamen şans işi. Binlerce yıllık bir sorunu benim tek bir köşe yazısında çözmem imkansız. Siz en iyisi filmi izleyin.