Kuşlar çıldırmış gibi çığlık çığlığa bağırıyorlar. Biraz öncesine kadar elimi gözüme siper etmiş vaziyette onları izledim. Belli ki bir dertleri var. İnsan hem ilginç buluyor onların bu önsezilerini hem de ürküyor. Küçükken anneannem, gökyüzünde daireler çizerek uçan kuşların fırtına habercisi olduklarını anlatırdı. Bu mantıkla yola çıkarsak eğer, bugün dönerek uçan, bu esnada da canhıraş sesler çıkartan bu hayvanları ne şekilde yorumlamak zorunda kalırız, düşünmek bile istemiyorum. Aklıma ister istemez Alfred Hitckok'un başyapıtı geldi. Kuşlar! Eski, siyah beyaz ve izleyenin kanını donduracak kadar korkunç bu film sinema tarihindeki yerini aldı elbette. Bunca sene sonra geçenlerde bir gazetede okuduğum küçücük haber ise tuhaftı. Kuşlar'ın senaristinin kızı ve damadı, yaşadıkları yerde martıların saldırısına uğramışlar. Canlarını oradan geçmekte olan bir avcının yardımıyla zor kurtarmışlar. Filmi seyredenler bilirler, orada da insanlara önce martılar saldırıyordu! Bu sabah bizim semalarda uçuşan karga-martı karışımı kuş kalabalığını görünce bu haberi hatırladım. Doğa karşısında ne denli aciz olduğumuzu kibrimiz yüzünden unutuyoruz çoğunlukla. Gökdelenler inşa edebildiğimiz için kendimizi aştığımızı sanıyoruz. Halbuki tarihin tozlu sayfalarına karışmış bunca uygarlık var bizden çok daha büyük binalar yapabilmiş. Mısır piramitleri, Maya piramitleri orada, yerlerinde duruyorlar. Sanki varlıklarıyla bize zavallılığımızı hatırlatmaya çalışıyorlar! Yirminci yüzyılın yedi harikasından biri olarak kabul edilen Babil'in asma bahçelerinden kalmış tek bir iz yok buna karşılık. Hatta tarihçiler bu bahçelerin aslında var olup olmadığını bile tam olarak kestiremiyorlar. Bu yok oluş da tıpkı piramitlerin var oluşları gibi insan ırkına bir tokat niteliğinde bana göre. Ne yaparsak yapalım yok olup gitme riskini atlatamıyoruz işte. Atlantis uygarlığı çoktan masal olmaktan çıktı. Dünya tarihinin acı gerçeklerinden birisi sıfatıyla gömülü olduğu suların dibinde bulunmayı bekliyor sabırla. Biz de bu örnekleri görmezden gelmeyi iş zannedip günlük hayatımızı sürdürüyoruz. Oysa doğanın nefesi ensemizde. Bir sonraki darbeyi nereden yiyeceğimizi bilmediğimizi kendimize bile itiraf edemiyoruz! Kuşlar sustu. Acaba fırtına gelmekten vaz mı geçti yoksa başka bir sürpriz mi hazırlıyor?