Televizyonun açma düğmesine basıp içeriye doğru yürüdüm. Her zaman yapılan ve pek üzerinde durulmayan bildik hareketlerden birisi işte... Aklım başka yerdeydi. Farkında olmadan kulağım takıldı spikerin söylediklerine. 'Afyon'da meydana gelen altı şiddetindeki deprem...' Spiker anlatmaya devam ediyordu ama ben anlamayı bırakmıştım. Deprem! Yine mi? Zamanında aldığımız yara öylesine derin ve ürkütücü ki artık yeni facialara dayanacak gücümüz kalmamış. Bir türlü kurtulamadığımız kâbusun hortlaması tüylerimi diken diken etti. Ağır hareketlerle salona döndüm ve bir koltuğa yığılırcasına oturdum. Ekranda harap olmuş binalar, ağlayan, üşüyen insanlar vardı. Yaşların gözlerime dolduğunu akmaya başlamalarından sonra fark ettim. Ölenlerin yakınları, enkaz kaldırma çalışmaları, Ahmet Mete Işıkara'nın açıklamaları... Doğru olamazdı. Herhalde uyuyordum ve bu kötü rüya yakama yapışmıştı diye düşündüm. Kötü bir şaka bu! Fakat dakikalar ilerledi ve bir değişiklik olmadı. Kâbus, uyku, şaka gibi olasılıklar birer birer yok oldu. Bu gerçekti. Kelimenin tam anlamıyla gerçek! Işıkara, 'Buna alışın artık' diyordu, 'Hep yaşayacaksınız.' Korkmak yerine önlem almak gerekliliği gibi akıl, mantık dolu cümleler kuruyordu. Ama elde mi korkmamak? İnsan kendisi için endişelenmiyor pek. Yakınları için paniğe kapılıyor. Ya çocuğuma bir şey olursa, ya annemlere ulaşamazsam soruları büyüyor ve çaresizlik gücünü hissettiriyor. Bütün bu duyguların içinde en çirkini bencillik. Hem oradaki insanlar için üzülüyorsunuz hem de sizin başınıza gelmediği için rahatlıyorsunuz. İnsana ait çiğlikler işte. Bu durumda ne yazılabilir? Hangi satır, hangi cümle orada yaşanan acıyı hafifletebilir? Bilmiyorum. İnanın bilemiyorum. Bildiğim, İstanbul sallandığında annemle benim aramda sıkışmış olan kızımın ağlama sesi. Bildiğim, telefon santralı çöktüğünde teyzeme ulaşamamanın verdiği dehşet duygusu. Bildiğim, insanoğlunun ne kadar aciz olduğu. Kendi yaptığımız ve sonra karşısına geçip hayran olduğumuz dev gibi binaların nasıl üzerimize çöküp bizi sevdiklerimizden ayırdığı. Bildiğim, hiçbir şey bilmediğim. Klişe ve yararsız sözler sarf edebilirim. 'Afyon'da bu felakete maruz kalan bütün vatandaşlarımıza sabır diliyorum' falan gibi. Hayır, hayır. Bunları söylemenin faydası yok. Bir tek dua edebiliriz. Allah'ım sen bize acı!