'Gündüzümde, gecemdesin...' 'Çalınmasın söylenmesin...' 'Sen benim şarkılarımsın!' * * * Eski, çok eski bir şarkının bunca yıl sonra içimi acıtması mümkün müydü hakikaten? Uykum olduğu halde uyuyamamam, aç olduğum halde yemek yiyememem, bildik bir tuzağa bir kez daha düşmem mümkün müydü? Mümkünmüş. Yaşayarak öğrendim. Çok doğru, çok erdemli bir adım attım. Kendimle gurur duymam gerekirdi. Görünen en temiz tercihi yaptım. Vicdanımın rahat olması lazımdı. Ama olmadı işte. Bir kez daha hata yapmamak uğruna belki de en değerli servetimi kaybettim. İçim sakin. Aksini yapsaydım aynaya bakmaya, kendimle göz göze gelmeye cesaretim olmayacaktı. İçim boş. Bu bir bedel. Ödenmiş sayısız bedele eklenen ağır bir fatura daha. Durgunum. Yorgunum. Karamsar değilim ama. Doğrusu buydu, biliyorum. Bir doğru kaç mutluluğu sildi acaba? Sevmekten daha güzel bir tek şey olabilir dünyada; sevilmek. Sevilirken bırakıp gitmek ise yürek istiyormuş. Bilmediklerimden birisiydi. Bilmemek bazen ne kadar kazançlı oluyor, hayret. Bilmemeye devam etseydim, şu anda ekrana dolu gözlerle bakmıyor olacaktım. Kendimi korumaya çalıştığım halde yine canım yandı işte. Birkaç günlük mutluluk yine fazla geldi. Bu sefer üzüldüğüme üzülmüyorum. Bu üzülmeler beni daha fazla ben yapıyor. Hissedebilmek daha çok yakışıyor. Yaz aşkı, kış aşkı derken kendimi bir şarkının sözleri arasında hapis olmuş buldum. * * * 'Sanki hiç gitmemiş hep var gibi...' 'Bir sırrı herkesten saklar gibi...' 'Hiç yaşanmamış yasaklar gibi...' 'Aklımdasın!' * * * Üzülmeye değerdi! Tercihimse doğru.