Gri lopçuklar

A -
A +

Hazırladığımız programa konuk bulmak ne kadar zor, bilemezsiniz. Meslek hayatım boyunca saygı duyduğum kişileri konuk ettim programlarıma. İnsanların gündemde olmaları, gazetelerde boy boy fotoğraflarının çıkması ölçüm olmadı asla. Tam tersine, kıymetli olduğu halde sırf medyatik değil diye ilgi çekmeyen kişilere hizmet etmeye çalıştım. Bu yolla rating rekorları kıramazsınız. Ben de bunu hedeflememiştim zaten. Gelin görün ki kendi tarzımda insanları ekrana çıkmaya ikna etmek imkansıza yakın. Ortak özellikleri ve ortak çekinceleri var onların. Birincisi şüpheyle yaklaşıyorlar davetinize. İlk soruları 'Diğer konuklar kim?' ya da 'Şarkıcı ya da manken konuk da olacak mı?' oluyor. Olmayacağını, programın sadece kendisinin üzerine kurulu olduğunu söylediğinizde ise kısa bir şaşkınlık krizinden sonra 'Bu işin içinde bir bit yeniği var' psikolojisine giriyorlar. O kadar uzun zamandır düşünen, gerçekten üreten kişilere mikrofon uzatılmamış ki, şaşırmakta haklılar. Perşembe günü Çetin Altan'la telefonda görüştüm. 'Yazar adam konuşmaz, yazar' dedi bana. Hak verdim ama yine de yüzünü görmeye, sesini duymaya ihtiyacımız olduğunu belirttim. Onun kadar keyifli konuşan kaç kişi var ki memlekette? 'Söylediklerimi yayınlayabilecek misin peki?' diye sordu. Durdum. Bu zor bir soruydu. Aşağı yukarı neler söyleyeceğini tahmin ediyordum. Bana kalsa ülkemde herkes her istediğini söylerdi ama bana kalmıyor işte. Savunmaya geçtim hemen 'Neden yayınlamayalım?' dedim. Aslında ben bile inanmamıştım sözlerime. Güldü. 'Benim meselelerimle kaç kişi ilgilenir sanıyorsun?' dedi bu sefer. 'Millet artık mankenlerin, türkücülerin peşinde. Hangi zengin nasıl bir malikanede yaşıyor onu merak ediyorlar. Beni ne yapsınlar?' dedi. Yine durdum. 'Ama ben de Türküm ve sizi izlemek istiyorum' diyecek oldum, benim bu ülkede azınlığı temsil ettiğimi hatırlattı. Hiç Doğu Anadolu'nun ücra köşelerinde bulunup bulunmadığımı sordu. Cevabı beklemedi bile. Biliyordu bulunmadığımı. 'Git bakalım oralara senin gibi mi yaşıyorlar, senin kadar mı okuyorlar' dedi. Israrımı sürdürdüm. Kıyamadı galiba. 'Belki gelirim' diye açık kapı bıraktı. Telefonu kapattıktan sonra çok düşündüm. Kendimi böylesine yalnız hissetmemin sebebi düşünüyor olmak olabilir miydi? Okumanın yazmanın dozunu iyi ayarlamadığınızda bu kadar farklılaşıyor muydunuz toplumdan? Galiba öyle. Galiba entelektüel insanların çekmeye mahkum edildikleri işkence bu. Ya düşünmeden, öğrenmeden, size sunulanla yetinip boş işlerin peşinde koşacaksınız ya da yalnız kalacaksınız. Halimden şikayetçi değilim. Ama genel anlayışın bu denli sığ ve yoz olmasından çok şikayetçiyim. Kafataslarının içinde bulunan lopçukların günlük ihtiyaçların giderilmesinin ötesinde kullanılması gerektiğini biliyorum çünkü.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.