Ölenlerin durumunu anlatmak amacıyla kullanılan bir ifade biçimi var dilimizde; hayatını kaybetmek! Çok düşünmüşümdür bunun üzerinde. Bir şeyi kaybetmek hafif sarsak bir tutum. Dalgın, dağınık, dikkatsiz davranışların getireceği bir sonuç. Gaflet anının başrolü oynayacağı bir yitiriş... Peki ya ölmek nasıl bir tutum? Ölmek kişinin dalgınlığıyla yaptığı bir hata mı? Bana göre hayır. Ölüm bir sondur. Bir başlangıç... Ama yaşayanların gözleriyle göremediği bir boyuttaki bir başlangıç. Görülemediği için son olarak da algılanması mümkün. İnsanoğlunun bildiği tek yaşam mekanından bedenen ayrılmak. O kişiye tanınmış yaşam süresinin bitmesi... Ölüm için pek çok söz bulunabilir. Geride kalanlara biçilmiş bir acı kostüm. Dayanması güç bir imtihan. Sadece zaman faktörünün sarabileceği bir yara. Kaybetmek belki bu açıdan bakıldığında söz konusu olabilir. Hayatta kalanlar sevdikleri birisini kaybetmiş sayılabilirler belki. Ama o bile içime sinmiyor. Haber bültenlerinde sık sık birilerinin hayatlarını kaybettiklerini duyuyoruz. Tuhaf! Abartıyor olabilirim. Doğrusu duygusal günler yaşıyorum. Gözümün önünde hiç kaybetmeyecek gibi sağlam duranlar süratle her şeylerini kaybediyorlar. Hayatın ince bir ayarı işte. "Mağrur olma padişahım, senden büyük Allah var!" durumları. Bunlar hakikaten kaybetmeyi yaşıyorlar. Belki o yüzden hayatını kaybetme meselesine bu kadar takılıyorum. Yaşama hakkı kaybedilemeyecek kadar değerli çünkü. Hiç kimse sahip olduğu paha biçilmez hakkını kaybedebilecek kadar aptal olamaz. Bunun dışında sahip olunan değerler bir müddet sonra nimet olmaktan çıkıp normal olarak görünmeye başlayabilir. İnsanoğlu bu tip şaşırmalara müsait bir yapıya sahiptir. Sırf bu yüzden kaybedebilecek kadar dalgınlaşabilirler. Ama yaşamak öyle değil. Yaşamak bir kere bırakıldığında bir daha başlanabilecek bir serüven değil. Ya yaşarsınız, ya ölürsünüz. İkisinin ortası olmaz. O yüzden riske edilebilecek bir ölçü değildir. Bunları bildiğim için "hayatını kaybetti" cümlesine sinir oluyorum. Bu tıpkı "silahlarıyla birlikte ele geçirildiler" tuhaflığı gibi. Sanki sahipleri yakalandığı halde silahların kaçabilmesi ihtimali varmış da silahlar aptallık edip güvenlik güçlerinin gelmesini beklemişler... Polis gelmeden bir fırsatını bulup koşarak kaçmaya çalışan bir Kalaşnikof düşünün. Hâlâ yerde yatmakta olan Colt'a acıyan gözlerle bakıp dalgasını geçen bir makineli tüfek! Ağzımız var, durmadan konuşuyoruz. Kalemimiz var, durmadan yazıyoruz işte. Allah dinleyenlere ve okuyanlara sabır versin. Bir de "hayatını kaybedenlere" rahmet!