Önce dünkü yazıma göstermiş olduğunuz ilgi için teşekkür ediyorum. Bu kadar samimi bir şekilde telefona sarılacağınızı tahmin etmemiştim doğrusu. İşin maddi boyutu bir yana, gönderdiğiniz mesajlar ve dualar bile yeter. Ben de bir kez daha arkadaşıma ve eşine ve onların şahsında bu tip illetlerden mustarip bütün insanlara Allah'tan sabır ve şifa diliyorum. Bugüne gelince... Sizi bilmem ama ben zor bir gecenin devamında selamladım yeni günü. Doğal olarak üzerimde bir sersemlik var. Hani mutfağa gidersiniz de neden gittiğinizi bir türlü hatırlayamazsınız ya, işte aynen o durumdayım ve korkarım bu halim gün boyu devam edecek. Neydi dün gece zor olan? Tek kelimelik cevabı buldum sonunda! İletişimsizlik. Bu ülkenin ve insanlarının en büyük açmazı, bütün tartışmaların uzamasının başlıca sebebi; birbirini dinlememek, dinlediğini anlamaya çalışmamak ve sonrasında işi kavgaya çevirmek. Hemen her gün karşımıza çıkan, İllallah dedirten sıkıntımız. Benim meselem işle ilgiliydi. En azından dünkü meselem diyebiliriz. Ama bu konu sadece benimle, işimle, dünle, bugünle falan bağlantılı değil. Dünya üzerinde bizim kadar aynı dili konuştuğu halde anlaşamayan kaç millet vardır diye merak ediyorum. Aslı dört bin kelimeden oluşan, halkın günlük konuşma alışkanlığında üç yüz kelimeyi bile bulamadığı bu eşsiz Türkçe mi yetersiz kalıyor yoksa konuşurken aynı anda düşünebilme yeteneğinden mi mahrumuz? Ağır sözler kullandığımın farkındayım ama açıkçası bunu anlatabilmenin başka çaresi yok. İşi yazmak ve konuşmak olan ben bile zorlanıyorsam derdimi anlatmakta o zaman işi bu olmayanlar ne yapıyor diye düşünüp dehşete kapılıyorum. Bu anlaşma engelli halimiz içinde giderek yalnızlaşıyoruz. Anlaşamadığımız için kavga ettiğimizi biliyor, bunu yaşamamak için konuşmama yolunu seçiyoruz. Bu da katıksız sessizlik demek. Gerçi benim sessizlikten şikayetçi olmam mümkün değil ama saf yalnızlık da Allah'a mahsus malumunuz. Birbirimizi anlamamız için önce dinlememiz gerekiyor. Dinledikten sonra sindirmemiz ve sırf laf yetiştirmek için konuşmak yerine içinde mantık olan, çözüm aramaya yönelik cümleler kurmamız gerekiyor. Bunu yapmazsak en ufak bir meseleden bile kavgaya tutuşmayı alışkanlık haline getirmekten kurtulamayız. Ne kadar basit meselelerin üzerinde durmak zorunda olduğumuzu görüyorsunuz değil mi? İşte size Türkiye'nin gerçek problemi. Katıksız, kemikleşmiş cehalet! Cehaleti yenemediğimiz müddetçe hedeflediğimiz düzeye ulaşmamız ancak ütopyadır bizim için. İleteşebileceğimiz günlerin özlemiyle...