Sizlere kardan söz etmeyeceğim. Doğalgaz fiyatlarından, buz tutan yollardan, eve hapsolduğumuzdan dem vurmayacağım. Akla gelen ilk fikirleri yazmak kadar sıradan bir iş yok bana sorarsanız. Herkesin bildiklerini bir kez daha çiziktirmek olmamalı yazarın misyonu. Daha ziyade insanların her gün düşünmedikleri duyguların, gerçeklerin üzerine çekmeli dikkatleri. Soyut kavramları hatırlatmalı ki yaşamanın sadece nefes alıp vermekten ibaret olmadığını hissetsin okurlar. Edebiyat bunun için var. Bu yüzden taa Sümerlerden beri eli kalem tutanlar iz bırakmak için çabalıyorlar. Hayatın, her gün üzerinde durmadığımız ama için için bildiğimiz bir anlamı olmalı. İnsanoğlunun bitmek bilmeyen çekişmeleri, politika, güç ve zenginlik peşinde koşturmaları, bunlara uzanabilmek için olmayacak fedakarlıklara katlanmaları komedi gibi. Tarih boyunca hangi toplumu inceleseniz aşağı yukarı aynı gerçeklere rastlıyorsunuz. İktidar uğruna gözü dönenlerin yaşam öykülerinde zannedildiği kadar önemli farklılıklar yok. Bütün bunları alt alta yazıp toplayınca ürküyor insan. Hırsın ne kadar elle tutulur bir duygu olduğunu ayrımsadığında korkuyor. İnsanlık tarihi boyunca süregelmiş savaşlar, dökülen ve unutulan kanlar, bir hiç uğruna sönen genç yaşamlar... Üstelik gezegenimiz yaşlandıkça akıllanacağımız yerde aynı hataları tekrar etmekte ısrarcıyız. İktidar savaşlarında, savaş oyunlarında ve günlük yaşamın en önemsiz detaylarında karşımıza aynı öldürücü silah çıkıyor. Dedikodu! Bakın Doğan Kitapçılık'tan çıkan Sokrates'in Karısı isimli eserde yazar Gerald Messadge dedikoduyu nasıl tarif ediyor: "Dedikoduyu herkes sever. İnsanların nadir ortak yanlarından biridir bu. Dedikodu, doğuştan kötü ruhların art niyetliliğine aksettirir; bir yazgının, bir kişiliğin parlaklığı, üstünlüğü onlar için doğrudan kendilerine yapılmış bir saldırıdır ve derhal, en kısa zamanda mahvedilmesi gerekir. Ve bunun için en etkili silah, dedikodudur. Karanlıktır öncelikle, doğru ya da yanlış, kanıtlanamaz ama hep oralardadır, eve yayılan ama nereden geldiği bulunamayan kötü bir koku gibi. Birisine bir miktar borç mu verdiniz? Bundan dolayı size kinlenmekte gecikmiyecektir. Ona borç verdiniz, yani verebildiniz, Demek ki zenginsiniz, demek kolayca para kazanabiliyorsunuz. O halde bu namuslu bir kazanç olamaz. Yardım etmek istediniz o halde hırsız ve parasını sokağa atan adam olarak ün yapmakta gecikmiyeceksiniz demektir. Dedikoducu kişinin uzmanıdır: Konusu hep inandırıcıdır, öyle olmasa beslenip büyüyemez, en basit, çoğu günlük olaylara bir önem, bir ciddiyet havası vermeyi başarır. En çok da sıkıntılı, çalkantılı günlerde ortaya çıkar. Çünkü sıradan insan huzurlu, sakin dönemlerin ona tanımadığı bir üstünlüğü, otoriteyi böylesi kötü günlerde kazanmayı umar. Bütün bunlar genellikle kıskançlık dediğimiz duygudan kaynaklanır." İşte dünyanın gerçekleri. İşte günlük yaşayışlarımız. Derin bir nefes alıyorum ve geçmişten geleceğe bizim ne taşıdığımızı sorguluyorum.