Sabahları yataktan kalkıp bir fincan kahvenin kokusunu duymak büyük zevk benim için. O kahve kokusunda, yarınlara ait bir umut bulurum. Geçmişin sıkıntılarını silen, geleceğe neşeli gözlerle bakan bir iyi niyet saklıdır fincanda. Kötü bir olaydan sonra, yorucu bir günün sonunda, taze bir sabahta aklıma gelen ilk iş kahve içmektir. Tabii kahveden kahveye fark var. Yukarıda anlattığım kokuya dayalı sevda ancak nescafeyle mümkün. Çünkü onun kokusu bütün evi sarabiliyor. Türk kahvesi ise daha çok yemeklerden sonra keyif vermesi için tercih ettiğim aşkım. Sanki daha ciddi bir yüzü var bizim babadan kalma kahvemizin. Küçücük özel fincanında önüme geldiği vakit, aklımdan hep Osmanlıların kahvehane alışkanlıkları geçer. Aşağı yukarı her semtte bulunan bu mekanlar, erkeklerin bir araya gelip sohbet ettikleri buluşma noktalarıymış. Kahve sürekli olarak pişer ve fincanlar boşaldıkça kahveci tarafından yeniden doldurulurmuş. Jurnalcilerin sık uğradıkları bu yerler haber almak, dedikodu duymak için idealmiş. Halk hareketleri ilk sinyallerini buralarda verirmiş. Yani kahve alışkanlığı bizim kanımıza işlemiş. Her milletin kendisine has kahve kültürü var elbette. Mesela İtalyanlar o sert espressolarını çok seviyorlar. Daha yumuşak olan cappucino ise bütün dünyanın damak zevkini tatmin ediyor. Makine ile yapılan bu kahveler bence de hoş ama her gün içemem doğrusu. Bizim Türk kahvesine çok benzeyen Arap kahvesi ise içilir gibi değil. Arap asıllı bir Türk arkadaşım ikram etmişti bir keresinde. Her zamanki alışkanlığımla bir de sade istemiştim. İlk yudumu aldığımda ateş bastı. Ayıp olmasın diye yutmak zorunda kaldım ama çektiğimi bir ben bilirim. O nasıl bir kıvamdır öyle! Çok sert, çok acı fakat ona alışanlar da başka kahve içemiyorlar. Yerinde sağolsun, ben almayayım. Amerikalıların genetik tembellikleriyle filtre kahve içmeleri ise normal. Gerçi filtre kahvenin kokusu daha çok sarıyor evi ve bu da hoş ama ben bir türlü alışamadım o tada. Onların makine dolusu kahve pişirmelerinin bir başka sebebi ise dipsomani sınırında içme huyları. Durmaksızın kahve tüketiyorlar. Avrupa'nın diğer yerlerinde bu saydığım kahveler yaygın. İtalyanlar kendi damak tatlarını Avrupalılaştırmayı başarmışlar. Nereye gitseniz İtalyan kahvesi bulabilirsiniz. Keşke diyorum bizim Türk kahvesi de Avrupa mönülerine girebilse. O çapta dağıtımı olsa ve pişirme tekniği öğretilse sanırım alıcı bulacaktır. Bildiğim kadarıyla Kurukahveci Mehmet Efendi ve Mahdumlarının bu anlamda bir çalışmaları var ama nereye vardıklarını takip etmedim. Bu sabah kalktım ve kendime tam sevdiğim kıvamda bir fincan kahve hazırladım. Elimde kahvem çalışma odama gelirken bütün evi o koku sardı. Dün gecenin pek de hoş olmayan anıları bu kahve buğusunun ardında kaldı birden. O koku beni sevindirdi. Bugünün yeni bir başlangıç olduğunu, hiçbir şey için geç olmadığını düşündüm. Bilgisayarımı açtığımda bunu sizinle de paylaşmam gerektiğini fark ettim. Belki canınız sıkkındır. Belki sevgilinizden ayrıldınız ya da işinizden memnun değilsiniz. Parasızlık ise bulaşıcı. Boşverin. Hemen bir fincan kahve için ve unutun hepsini.