Salah Birsel'in Kahveler Kitabı isimli kitabını duymuşsunuzdur. Durun canım, hemen 'Yine mi edebiyat yazısı?' diye celallenmeyin. Amacım kitap yazısı yazmak değil. Her ne kadar aklımdan geçenler hep yazın dünyasıyla ilgiliyse de her gün aynı konudan bahsedecek değilim. Her gün dedim de, farkındaysanız yazılarım haftada üçten haftada altıya çıktı. Kısacası Pazar hariç her gün bu köşede birlikte olabileceğiz. Gazete yönetiminin bu kararı almasıyla birlikte eskiye dönüş yapmış oldum. Her sabahın ilk işi yazı yazmak yine. Ben halimden memnunum, umarım siz de keyifle okursunuz. Salah Birsel'in Kahveler Kitabı'na gelince... Osmanlı İmparatorluğu'nun çeşitli dönemlerinden günümüze kadar Türkiye'de kahvehanelerin, daha doğrusu kıraathanelerin geçirdiği çeşitli evreleri anlatıyor. Kitabı okuyuncaya kadar bu buluşma yerlerinin tarihimizde böylesine önemli bir yer tuttuğunu bilmiyordum doğrusu. Bazı padişahların zamanında yasaklanmış, sahipleri toplumun gözü önünde katledilmiş, bazılarının zamanında serbest bırakılmış. Yönetimin kahvelerden rahatsız oluşunun en önemli sebebi insanların bir araya geldiklerinde siyaset konuşuyor olmalarıymış. Malum, konuşulan yerden fitne çıkabilir ihtimali her daim mevcuttur. Bu, hiçbir yönetenin hoşuna gitmez. Eleştirilmek, egoya vurulan haşin bir tokattır ve muhatabınız kim olursa olsun sinirlenir eleştirilince. Tabii bazıları işi olgunlukla idare edip geçiştirir, bazıları hiddetlenip karşılık verir. Buna benzer örnekleri ülkemdeki aşağı yukarı bütün tartışma programlarında izliyoruz. İşte böyle... Kapatıla açıla süregelen kahvehane öyküleri toparlandığında ortaya çok keyifli bir kayıt dışı tarih çıkıyor. Halkın günlük hayatın akışında edindiği alışkanlıkların kökeni, onlardan bazılarını günümüze kadar sürdürmesi ilginç. Dikkat ederseniz bugün bile bazı erkekler, işe gider gibi bir disiplinle her gün kahvelere devam ediyorlar. Oralardan aldıkları keyif nedir bilemiyorum ama oyun oynama merakı herhalde tetikçi rolünde. Eski kahvelerin bir özelliği varmış. Bir köşelerinde mutlaka berber kısmı olurmuş. Kahveci aynı zamanda berberlik yaparmış. Kahvenin hası kaynatılır, boşalan fincanlar ard arda doldurulurmuş. Tütünün İngiltere'den öğrenilip alışkanlık haline getirtilmesiyle hafif duman altında kalma durumları çıkmış ortaya ama Padişah 4. Murat'ın sert yasağıyla tütüne de bir süre ara verilmiş. Tabii devran dönüp zaman geçince tütün içme alışkanlığı yine serbest bırakılmış. İlginç olan bir detayda kahvecilerin ısrarı. Herhalde çok para kazanıyor olmalıydılar. Çünkü padişah fermanıyla yasaklanmış olmasına rağmen her mahallede kahvehane açmaya devam etmişler. Hem de meslektaşlarının bu yüzden boyunlarının vurulduğunu gözleriyle gördükleri halde. İnsanoğlu zevkleri konusunda fazla fedakar olamıyor sanırım. Yoksa idam edilmek ya da katledilmek, bostancıbaşıların yaklaşan ayak seslerinin gölgesinde yaşamak olacak iş değil. İşte size kahveler tarihi.