Aciiiid!!! Hatırlar mısınız, seksenli yıllarda böyle bağırırdık eğlenirken. Henüz öğrencilik yıllarımızdı. Başımızda kavak yellerine ilaveten aklınıza ne gelirse esiyordu keyifle. Önümüzde uzanan bir gelecek vardı. Özel okullara devam eden şanslı gençlerdik ve her birimizin ailesi başarılı insanlar yetiştirmeye adeta ant içmişti. O zamanlar bu kadar çok sayıda özel okul yoktu Türkiye'de. Azınlıktaydık. Notlar düşerse annem tehdit savurmaya başlardı. 'Eğer çalışmazsan seni o okuldan alır devlet okuluna veririm!' Çok acı ama ödüm kopardı. Yanımdaki sırada Amerika'dan geldiği için hazırlığı atlamış Mert Çiller otururdu. Çok iyi çocuktu, çok severdim. O yıllarda annesinin başbakan olmak gibi bir niyeti yoktu henüz. Bizim için sadece Mert'in annesi Tansu teyzeydi. Benden bir yaş büyüklerin arasında Mehmet Ali Ilıcak ve Aylin Livaneli okuyordu. Bir yaş küçüklerden birisi ise Sevil Sabancı'ydı. Renkli tiplerin gittiği neşeli bir okuldu anlayacağınız. Tek derdimiz sınıfta kalmamak, harçlığımızın kesilmemesi, güzel görünmek ve ileride ailelerimizin standardını tutturabilmekti. Turgut Özal idare ediyordu memleketi. Kameralara doğru hafifçe salladığı kalemine hepimiz alışmıştık. Bolluk vardı. Kimse yanında Marlboro taşıdığı ya da dolar bulundurduğu için tutuklanmıyordu nicedir. Kaçak olmayan nescafelerimizi içip kaç defa gittiğimiz sorgulanmadan yurt dışına çıkıyorduk. Sağolsun Ecevit istirahatteydi. Özal'ın büyük oğlu bir kaç sene sonra ilk özel televizyonu kurduğunda benim de istikbalim çizilmiş oldu. Güzel günlerdi. Elbette sıkıntılar, çekişmeler oluyordu ülkede ama rahmetli Özal sakin üslubuyla hepsini çözüyordu. Kimseyle ters düşmüyordu. Ülkeyi ve insanlarını tanıyordu. Çocukla çocuk, büyükle büyük olabiliyordu. Onun eksikleri yok muydu? Şüphesiz vardı. Eksiklerinin yanı sıra şanssızlıkları vardı. Bunlara rağmen halkı bunaltmadan dümene hakim olabiliyordu. Biz de keyfimize bakıyorduk. Aciiiid diye bağırıp kurtlarımızı döküyor, ileride bize teslim edilecek idareyi aldığımızda hazır olalım diye çalışıyorduk. Bu arada gençliğimizi de yaşıyorduk ki sonradan aklımız kalıp zamansızca geri dönmeyelim. Şimdi tam faydalı olacak kıvama gelmişken çaresiz bırakılıyoruz. Elimiz kolumuz bağlı. Çocuklarımızı nasıl yetiştireceğimiz bile belli değil. Yarını görmeyi geçtik, bu akşamı kestiremiyoruz. Özal öldü. Ecevit istirahati kesip göreve döndü. Keşke kendisini yormasaydı diyorum. Biz kendi kendimize batardık!