Hoşgörüsüz bir millet olduk. Bütün gün bir şeylere ve birilerine kızıp duruyoruz. Hayata kızgınız. Ülkeye, yönetenlere, yazanlara, kısacası herkese kızgınız. Bu duyguların derinine insek aslında kendimize kızgın olduğumuzu, kendimizle barışık olmadığımızı göreceğiz. Nereden mi vardım bu sonuca? Söyleyeyim. Geçen hafta bir yazımda sevdiğim bazı köşe yazarlarının isimlerini vermiştim. Aman Allah'ım! Bazıları ateş püskürdü. Öyle mailler aldım ki inanamadım. Çoğu ana avrat küfür içeriyordu. Bilgisayarı açıp okuduğumda şaşırıp kaldım. Bu yaşadıklarım bana birkaç ayrı konuda ders verdi. Bir kere okurlardan bir kısmı yazarla direkt iletişim içinde olmayı hak edecek seviyede değil. Elinin altındaki imkanı fikir alışverişi yapmak amacıyla kullanmak yerine kendi hastalıklı üslubunu bulaştırmak amacıyla kullanmayı tercih ediyor. Bunu yaparken de saklanmayı seçiyor. İkincisi Perihan Mağden'i sevenler ya çok az ya da onlar beni okumuyor ki cevap verebilsin. Meslektaşımı bu kadar itici kılan nedir anlayamadım. Ben de okuyorum yazılarını ve kim kızarsa kızsın bir kez daha söylüyorum ki okumaktan zevk alıyorum. Eğer insanlar sadece kendi fikirlerini anlatan kitaplar ya da kaynaklar okurlarsa diğerlerinin ne düşündüğünü öğrenemezler. Bu durumda bir ortak paydada buluşmak hayal olur. Yani bu tavır yapıcı değil yıkıcı etki uyandırır. Herhalde aydınların işi uzlaşmayı sağlamaktır, sokak ağzıyla dalaşmak değil. Bazı okurlarım da bütün açıklamalarıma rağmen hâlâ sadece kendi hayatımı anlattığımı sanıyor. Yanılıyorlar. Krizi yazdığımda kendi parasızlığımı anlatmıyorum. Vatandaşların sıkıntılarına sözcülük yapıyorum. Bunu yaparken herhalde "Bizim Ayşe Teyze" demem yakışık almaz. Aşklarıma gelince... Yazdıklarım aşkın kendisi ile ilgili, birebir benimle ilgili değil. Sadece satırlar okunur, satır araları es geçilirse, okunanlar üzerine düşünülmezse elbette yazı ya anlaşılmaz ya da yanlış anlaşılır. Bir yazar için en zor iş yazılarının doğru anlaşılması için kullanma kılavuzu hazırlamaktır. Ne yazık ki ülkemizde o kadar az kitap okunuyor ki insanlar neyi nasıl okuyacaklarını bile kestiremiyorlar. Bu durumda bize küfür işitmek, incitilmek kalıyor. Bir de acı acı gülümsemek tabii. Okuduğunu anlayamayan mı yoksa yazdığını anlatamayan mı daha kötü vaziyette, orası tartışılır.