Magazin kâbusu

A -
A +

Kafama yine bazı şeyleri taktım. Onlarla yatıp onlarla kalkıyorum. Birinci takıntım dünkü yazımda da belirttiğim gibi İbrahim Tatlıses. Kendisini uzaktan tanırım. Ne olumlu ne de olumsuz bir düşünceye sahibim hakkında. Ama basın adamcağızı öyle bir hale getirdi ki artık yüzünü görmeye tahammülüm kalmadı. İyi bir ses, tamam. Bazı kesimlere göre karizmatik bir insan, o da tamam. Fakat baklava börek olsa her gün yenmez. Gazino programı, ünlüler hakkında açıklamaları, özel hayatıyla alakalı bitmek bilmeyen dalgalanmalarıyla kâbus misali çöktü üzerimize. Yeter artık. Hakikaten, kelimenin tam anlamıyla yeter! Bir diğer sıkıntım ise ilki gibi magazin illetiyle ilgili. Kızımı koruyamıyorum boş konuşmalardan. Geçen gün bir deneme yaptım ve dehşete kapıldım. Yılan Hikayesinin başrolünü kim oynuyor diye sorduğumda yedi yaşındaki kızım tereddütsüz 'Memoli' dedi. Hülya Avşar'ın kocasının adını sordum, aynı hızla cevapladı, 'Kaya Çilingiroğlu.' Benim gibi düşünen ve yaşayan birisi için bu durumun nasıl bir felaket olduğunu anlatamam. Şimdi diyeceksiniz ki 'Sen nasıl bir insansın?' Bilgiye değer veren, öğrenmeye istekli, okuyan, yazan bir insanım. Ve doğal olarak çocuğumun bana benzemesini istiyorum. Magazine gelince... Kırk yılda bir denk gelirsem, işim yoksa ve kafam doluysa laf olsun diye birkaç dakika bakabilirim ama asla hayatımın önemli bir yerine oturtmam böylesi bir saçmalığı. Kısacası, eğlenmek için tamam ama hepsi o kadar! Halbuki memleketimizde magazin her şeyin önüne geçmiş vaziyette. Siyaset, ülkenin içinde bulunduğu durum, açlık, sosyal patlamanın eşiğinde geziniyor oluşumuz falan kimsenin umurunda değil. Bu nasıl bir afyondur? Bu nasıl bir uyutma biçimidir? Magazinin gördüğü ilgiyi bir hakaret olarak algılıyorum. Milletin Petek Dinçöz'le bu kadar alakalı olabilmesini yarınların karanlığı şeklinde yorumluyorum. Burada derdim kimsenin kişiliğiyle ilgili değil. Adı geçenler sadece simge, birer örnek. Sıkıntı alt yapıda. Her ülkede magazin vardır. Bir miktar ilgi de görür. Ama bu derecesi görülmüş, duyulmuş şey değil. Sabah kalkar kalkmaz televizyon açan, akşama kadar kapatmayan, arada telefonla dedikoduya vakit ayıran, çay sohbetlerinde artistlerin son sevgililerini meze yapan bir millet haline geldik. Abartmıyorum. Bu ürkütücü bir durum. Kişi başına gelirimiz her gün düşerken, her gün biraz daha fakirleşirken, süt üretemez hale gelmişken Hande Yener'in ne giydiğiyle ilgileniyorsak yazıklar olsun bize. Makro anlamda problemi yazmak görevim, hepsi o kadar. Mikro anlamda yani çekirdeğin yarısı boyutundaki ailemde ise disiplini sağlayabiliyor olmam gerekirdi. Fakat karşımdaki silah öylesine öldürücü ki başa çıkmakta her gün biraz daha zorlanıyorum. Abartmıyorum. Dehşet içindeyim!

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.