Yirmi birinci yüzyıl medeniyetlerin birbirini yok etmeye çalıştığı bir çağ mı olacak? İşte gündemin sorusu bu. Ünlü siyaset bilimci Samuel Huntington'ın bir süre önce ortaya attığı bu sav başta tepkiye sebep olmuştu. Huntington Medeniyetler Çatışması isimli kitabında dünyanın globalleşmeye değil tam tersine bölgeselleşmeye başlayacağını iddia ediyor. Batı, Konfüçyüs, Japon, İslam, Hindu, Slav-Ortodoks, Latin Amerika ve Afrika medeniyet bölgelerinden oluşan dünya eğer bölgeselleşmeye başlarsa ne olur? Ne olacağı açık aslında. Kan dökülür. Kitap ilk çıktığında birçok uzman Huntington'ın yanıldığını beyan etmişti. Fakat Twin Towers'a, daha doğrusu Amerika Birleşik Devletlerine yapılan uçaklı saldırıdan sonra herkes bir defa daha düşünmek zorunda kadı. Ya Huntington haklıysa? Bugün içinde bulunduğumuz şartlar ne yazık ki haklı olma ihtimalinin yüksek olduğunu gösteriyor. Bu durumda Türkiye'yi çok zor günler bekliyor. Çünkü yine Medeniyetler Çatışması kitabında Huntington, Türkiye'nin batılı olarak kabul edilmesinin imkansız olduğunu iddia ediyor. Hatta NATO'ya üye edilmesinin tarihi bir hata olduğunu söylüyor. Fikirlerinin dayanağı ise Türkiye'nin İslam dinine mensup oluşu. Çıkacak bir savaşta ülkemizin Müslüman kardeşlerine karşı fazla direnmeyeceğini tahmin eden siyaset bilimci, Türkiye'nin, Ortadoğu'nun lider ülkesi haline gelebileceğini öngörüyor. Olaylara tarafsız gözle bakarsak, çıkması an meselesi olan savaşın iki kutbu olduğunu görürüz. Bir tarafta Hıristiyan Batı, diğer tarafta ise Müslüman Doğu var. Bu son derecede talihsiz kutuplaşma belli ki bilerek, hesaplanarak meydana getirilmiş. Bireysel anlamda masum insanların asla suçlanamayacağı, mantık çizgisi içinde faturanın herhangi bir dine çıkartılamayacağı bir karmaşanın tam ortasındayız. Ama Amerika gibi bir süper gücün yaşadığı felaketten sonra sessiz kalmasını bekleyemezsiniz. Zaten kalmayacağını açıkça belirtti. Bir numaralı şüpheli Üsame Bin Laden'in arkasında yer alan Taliban ise yaklaşan savaşın çıkmasında tetik olacak gibi görünüyor. Uzun sözün kısası, geri dönülemeyecek bir noktada duruyor dünya. Amerikan halkı kendisinden kilometrelerce uzakta yaşanacak bir savaşı hissetmeyecek bile. Ama sıcak bölgelerdeki halklar her an panik içinde, her an tehlikeyle burun buruna yaşamaya mahkum olacaklar. Bu halkalardan birisi de biziz. Her ne kadar Ortadoğu'nun göbeğinde değilsek de Amerika'ya destek vereceğimiz için karşı saldırılarda hedef durumundayız. Bu noktada derin bir iç çekmekten başka seçeneğimiz yok. Başlamasında hiçbir etkimizin olmadığı gerginliğin sona ermesi için oyumuzu kullanmak zorundayız. Ama bu iş beklenenden daha uzun sürerse? Eğer Mr. Huntington'ın tahmin ettiği şekle girerse? Eğer dünyanın dengeleri bu anlamda alt üst olursa? İşte bu sorular sorulmaya başlandığında kara kara düşünüyor insan. Şehirlerin harabeye döndüğü, içecek suyun bulunmadığı, sefaletin kol gezdiği bir yüzyıl mı olacak bu? Tıpkı Hollywood yapımcılarının yıllardır hayal ettikleri gibi? Nasıl bir geleceğe çocuk yetiştiriyoruz biz?