Yine aynı boş kağıt sendromu işte. Yüreğimde söylenemeyen binlerce kelime itişip kakışırken tek harf bile telaffuz edemeyecek kadar kaybettim sesimi. Boş kağıt ve boş ben. Ne ikiliyiz ama! Bu dünyanın bütün anlamsızlıkları toplanıp benim kapımı çalıyor olmalı. Öğrenmenin faydalarından bahsederiz hep. İnsanı nasıl geliştirdiğinden dem vururuz. Fakat bazen öğrenmek kendi şakağınıza dayadığınız dolu bir silah etkisi yapabilir. Bilgi hem büyük bir güçtür hem de can yakan bir yük. Bazen bilmek istemeyeceklerinizi öğrenirsiniz. Omuzlarınıza ağır gelse bile taşımak zorunda kalırsınız. Eliniz ayağınız kesilir. Beyniniz kafatasınıza büyük gibi gelir. Ruhunuz vücudunuzdan taşmak için çabalar. Ve hiçbir şey yapamazsınız. Öylece durur izlersiniz. Gözyaşları bile tenezzül etmez pınarlarına ulaşmaya. Öyle sıkıntılar vardır ki parmağınızı kıpırdatmanıza değmez. Yine de kendinizi berbat hissedersiniz. Bilgi yüreğinize oturmuştur bir defa. İadesi mümkün olmayan bir parçanızdır artık. Ne isyan ne şikayet dindirir acınızı. Bir kez daha deneyip bir kez daha yanılmış olmaktan öteye bir şey kalmamıştır avuçlarınızda. Gülümsersiniz. Gözleriniz hariç gülersiniz. Geçenlerde bir okurum müthiş bir mail göndermiş bana. Diyor ki, aşkın ölmesi nefs-i müdafaadır. Yitirilen özgürlüğe, sevme sevilme hakkına, ambargolara, bundan sonra uyulacak kuralların çerçevesine, ufka konan sınırlara bir isyandır. Bu fobidir ki, biten aşkların arkasından gelmez dostluk, arkadaşlık. Çok güzel yazmış. Bilgisayar çıktısı masamın üzerinde duruyor. Devamlı gözüm takılıyor kağıda. Bu fobidir ki, biten aşkların arkasından gelmez dostluk, arkadaşlık! Doğru. Durmaksızın insan kaybediyoruz. Her giden biraz bizi de götürüyor beraberinde. Götürdüğünü çöpe atıp kurtuluyor ama eksilen eksikliğinden ömür boyu kurtulamıyor. Sevemez olmam boşuna değil. Neyse, daha dün karar vermiştim karamsar olmamaya. Kötü bir tesadüf, bugün yeni bir darbe yedim. Olsun. Bunu da atlatırım. Daha öncekilerden farkı ne ki?