Gece çalan telefonlar beni hep ürkütür. Sanki o saatler insanların felaket haberlerini paylaşmaları için vardır. Gecenin lacivert örtüsü hayatlarımızın üzerini örttüğünde daha savunmasız kalırız. Ya da bana öyle gelir... Özel hayatlarımıza çekildiğimiz saatlerdir onlar. Ve dışarıdan gelecek haber mutlaka acildir. Acil olmasa gelmez zaten. Yine öyle oldu. Telefon çalmaya başladığında huzursuzlandım. Sonra kendime kızdım. Son günlerde iyice hassaslaştığımı kendime hatırlatıp cevap vermek üzere ilerledim. Karşı tarafta bir can dostum vardı. Bunca yıldır bana ihanet etmemiş tek dostum... Sesini duyunca sevinecek gibi oldum ama ters giden bir şeyler olduğunu da sezdim. "Bugün" dedi "Ahmet Işık abi vefat etti." Yutkundum. Bir şeyler söylemek istedim, olmadı. Gözümün önünden birçok görüntü geçti. Birçok insan... Evlat acısını da yaşamak zorunda kalan büyüklerimiz... Onlara ne denebilir şimdi? Hangi söz teselli edebilir? Dilimin ucunda birçok ses birikintisi toplandı ama hiçbirisi kelime haline gelecek gücü bulamadı kendinde. Birçok soru, birçok fikir, bir çok anı... Sustum. Ölüm böyle net bir çizgi zaten. İnsanı keskin bir şekilde susturur. Bir an önceyle bir an sonra arasında bir insan hayatı sıkışmıştır. Varken yok olan... Birçok dua geçti kalbimden. Taaa derinden. En içten. Hastanede yatmakta olan bir baba geldi gözümün önüne ki gitmiyor bir türlü. Onun gözlerinden döküldüğünü bildiğim yaşlar bende yara açtı. Yıllarını güçlüklere sabır göstererek geçirmiş bir anne düşündüm. Bir kızkardeş ki ağabeyini çok sevmiş... Bir kayınbirader ki hep onunla omuz omuza yaşamış... Bir evlat, bir gelin, bir yeğen... Bir aile... Ve bu aileyi ne olursa olsun yürekten seven yüzbinlerce aile! Onlarla üzülen, onlarla sevinen milyonlarca kişi... Ölümün karşısında yapılacak bir şey yok. Allah sabır ihsan etsin. Allah rahmet eylesin.