Yeni bir söz öğrendim. 'On olmaya dokuz ister!' Çok hoş. Çok kısa ve kesin. Arkadaşımın rahmetli babası öfkelenince söylermiş bu sözü. Söylerken de eliyle şöyle bir boşverme işareti yaparmış. On olmaya dokuz ister! En iyimser tahminle muhatabı 'bir' olarak kabul eden bu yaklaşım geri kalan dokuz için pek de umutlu değil muhtemelen. On olmaya dokuz isteyenlerin anavatanında yaşayan bizler için çok kullanışlı olabilecek bir anlatım biçimi. Arkadaşımın babası on bir yıl önce vefat etmiş. Kendi gitti sözü kaldı yadigar misali şimdi bu sözü duyanlar hemen onu hatırlıyor. Dalında yeterli olmadığı halde at koşturanları tarif eden bu sözü pek çok insan için kullanabiliriz Türkiye'de. Yorumcu olmadığı halde şarkı söyleyenler, okumadığı halde yazanlar, bilmediği halde konuşanlar kol geziyor etrafımızda. Bu cehalet bir kısım azınlığı canından bezdiriyor ama kime ne? Hiçbir şeyi tadında bırakmayı beceremeyişimiz sanki genler yoluyla iliklerimize işlemiş. İyi yönünden bakmaya çalıştığımız bütün konuları şişirip devasa boyutlara getirerek boğazımıza kadar çapsızlığa gömülmemize sebep olanlar, on olmaya dokuz isteyenler işte. Biri Bizi Gözetliyor isimli programın bittiğini biliyorsunuz. Ya da en azından bitmiş olması gerektiğini... Halbuki bitmedi. Bitemedi. Ucuza mal edilen, fazla zahmet gerektirmeyen, boyacı küpü benzeri bir sistemle üretilen bu program, televizyonculuğu saat doldurmak zannedenler için biçilmiş kaftan. Bu gidişle bitmeyecektir. Üstelik bitmeyecek olan yalnızca o program değil. Benzer anlayışla atılmış olan bütün adımlar sürecektir. Bu bizim kaderimiz. On olmaya dokuz isteyenlerin mahkûmuyuz ne yazık ki!