Polis imdat!

A -
A +

Gecenin sabaha yüzünü dönmeye başladığı şafak yakını saatler. Sabah ezanı okundu okunacak. Namaz kılacak olanlar uyanmak üzere, diğerleri kan uykusunda. Nöbet tutan doktorların gözleri kızarmış, eczacılar arada onar dakikalık şekerlemeler yapıyorlar. Kuşların zikretmeye başlamaları an meselesi. Onların bir disiplin içinde günaydın çığlıkları attıklarını biliyorum. Önce serçeler başlıyor. Sonra martılar şamataya katılıyor. Kargalar ise assolist edasıyla en son çıkıyorlar sahneye. Zaten onlar başladılar mı akşama kadar susmuyorlar. Yatağımda uyuyorum. Düşümde Osmanlı'nın 1876 sonrası İstanbul'undayım. Sultan 2. Abdülhamit tahtta. Etraf ajan kaynıyor. Yıldız Sarayına çekilmiş olan Padişah, Cuma namazı dışında saraydan hiç çıkmıyor. Kimsenin kimseye güveni kalmamış. Yerin kulağı vardır diyerek yaşanıyor payitahtta. İttihat ve Terakki Cemiyeti faaliyetlerini inatla sürdürüyor. Osmanlı İmparatorluğu tarihi boyunca suikast girişiminde bulunulan tek sultan olan 2. Abdülhamit'in yanından silahını hiç ayırmadığı konuşuluyor. Saray bürokratları kısa zaman aralıklarıyla görev değişikliklerine maruz kalıyorlar. Kimsenin aynı yerde fazla palazlanmasına izin verilmiyor. Çırağan Sarayında hapis hayatı yaşayan eski Padişah ise ümidini kaybetmiş ölümü bekliyor. İstanbul'un yerli halkı başkente doluşmuş olan mültecilerden şikayetçi. Hanımlar, alafranga adetlere tedirgin yaklaşıyorlar. Mümkün olduğunca eski adetlere sahip çıkmaya gayret ediyorlar. Bu, onlara bir çeşit emniyet hissi veriyor. Ben oralarda ne arıyorum, belli değil. Herhalde son bir kaç aydır okuduklarımın etkisinde kalmışım. Rüyalarıma bile girer olmuş Osmanlı hayatı. Köklerimin oraya uzandığını biliyorum. Anne tarafından saray erkanı kanı taşıyorum. Belki bu beni bunca ilgili kılıyor geçmişe karşı. Derken bir tıkırtı uyanmama sebep oluyor. Derin uykuma rağmen duyduğuma göre pek hafif bir gürültü değil. Yatağın içinde doğrulup dinlemeye başlıyorum. Sesler çok net. Birisi evin salonunda dolaşıyor teklifsizce. Bir anda ölebileceğim geliyor aklıma. İçerideki her kimse elinde silah olabilir. Boş bulunup sesleniyorum 'kim var orada' diye. Ve hemen pişman oluyorum. Şimdi evde tek başıma olduğumu anladı işte! Üstelikte kadınım. Yani alt edilmem daha kolay. Sıcak sebebiyle açık bıraktığım camlara sinir olup korkuyla balkona çıkıyorum ve kalkarken başucumdan kaptığım telsiz telefonla polis imdat servisini arıyorum. İstedikleri bilgileri verip beklemeye başlıyorum. Bu arada hırsız evin içinde hâlâ. Gitmeye pek niyeti yok gibi. Elimde ağır bir mum var. Kötü bir rastlaşma olursa hiç değilse ben de bir hasar vermeyi planlıyorum. Dakikalar geçiyor. Şafak sökmüş, ezan okunmuş çoktan. Derken sessizce içeri girip evi dinliyorum. Anlıyorum ki gitmiş. Hemen çalınanlara bakıyorum ama aslında umurumda değil. Polis mi? Hâlâ gelmelerini bekliyorum!

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.