Sıkıştırılmış sevinç

A -
A +

Cuma günkü yazımda kendimce mutlu olmanın şartlarından söz etmiştim. Hatırlarsanız. Bana göre mutlu olabilmenin ilk kuralı boş verebilmek. Bütün dertlere bir set çekip "Orada dur bakalım" diyebilmek. Diğer şartlara gelince... Küçük olaylardan zevk alabilmek mesela. Elde ettiğiniz yeni bir tarife uyarak pişirdiğiniz bir yemeğin lezzeti size keyif veriyorsa, onun sunduğunuz kişilerden işittiğiniz iltifatlar kendinizi iyi hissetmenize yol açıyorsa tamam demektir. Mutfakta üreterek değerlendirilmiş zaman dilimi, dostlarla paylaşıma taşıyorsa size, o zaman beklenmedik bir pembelik ilave etmiş oluyorsunuz hayatınıza. Zaten mesele de bu. Beklenmedik bir anda planlanmamış sevinçler yaşamak. Her zaman mutluluğun sıkıştırılmış sevinç duygusu olduğunu düşünmüşümdür. Bu duygu çok uzun sürmez. Süremez. Ancak şekil değiştirip huzura dönüşebilir. Bu da başka bir kazançtır tabii. Huzur, bitmesi gerekmeyen sükunettir. Endişesizliktir. Belki biraz loşluktur. Nasıl tanımlarsanız tanımlayın; huzur gerçektir. Mutluluk ise biraz masal! Sıkıştırılmış sevincinize adrenalin katarsanız ve bu karışımı değişik göz bebeklerinden kendinize enjekte etmeye kalkışırsanız, buna da aşk denir. İlk başlarda beklenti içinde olmanın verdiği telaşla eşleşen adrenalin, insanı çok yıpratır. Sonra eğer işler yolunda giderse bir araya gelmiş olmanın tatmini yüzlerde gülücük olarak gösterir kendisini. Bu kadarla kalsa iyi. Ama kalmaz işte. Kalamaz. Zaman, aşk söz konusu olduğunda aleyhte çalışan güçlü bir silahtır. Namlusu her an üzerinize dönüktür. Ve ilk atışı yapmasını beklemek dibe vurdurur insanı. İlk günlerdeki parlak renkler solmaya başladığında farketmezsiniz. Başka sıkıntılarınız, başka alışverişiniz vardır dünya ile. Derken aniden çakan bir şimşek aydınlatır etrafı. O gerilim yüklü mavilikte gördükleriniz hayal kırıklığınızdır artık. Siz, başka işlerle uğraşırken, zaman görevini yerine getirmiş, zarar vermiştir. Meseleye bu açıdan baktığımızda aşkın mutluluk getireceğini iddia edemeyiz. Şimdi bazı okurlarımın, benim insanlar arasında hissedilen aşkı yazdığımı halbuki başka aşkların mutluluk getireceğini düşündüklerini söylediklerini duyar gibiyim. Unutmayın, bu tamamen farklı bir konu. Hem ben size kendi formülümü naklediyorum. Bunu kendi üzerinizde uygulamak için tashih edebilirsiniz. Toparladığımızda ortaya çıkan tabloya bir bakalım. Boş vereceğiz. Herkes bizimle kurduğu ilişkide şunları bilecek. Elini kolunu sallayarak hayatımıza girip bizi yorup çekip gidemeyecek. Akıllı ve uyanık olacağız. Tevazu ile alçak gönüllülüğü karıştırmıyacağız. Biz kendimize değer vereceğiz ki başkaları da saygı göstersin. Küçük şeylerden mutluluk payı çıkartacağız. Bir kafeteryada oturup yudumladığımız bir fincan çaydan zevk alacağız. Eve dönerken kendimize taze çiçekler alıp vazoya yerleştireceğiz belki. Önce biz kendimizi seveceğiz ki başkaları da sevsin. Ya da sevmesinler. Fazla önem vermeyeceğiz. Son kural ise tamamen kendime yönelik. Uygulamak zorunda değilsiniz. Aşktan uzak duracağız! Kurduğumuz düzenin yap boz misali yerle bir olmasına müsaade etmeyeceğiz. İnsanlar arası aşkı başka kurbanlara bırakıp inancımız doğrultusunda daha kıymetli kavramlara gönül vereceğiz. Alt alta yazıldığında uzun bile sürmüyor. Bu kuralları uygulayıp bir de böyle yaşayalım. Belki bu sefer beceririz.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.