Kaç zamandır canınızı boşuna sıktığınızı anladınız herhalde artık. Sağlık Bakanı sayın Osman Durmuş yeni beyanıyla hepinizin yüreğine su serpti işte. Beslenme konusunda mesleğinden ötürü bilgi sahibi olan sayın Bakan böylece bir çok soru işaretini de çöpe atmış oldu. Ne diyor sayın Bakan? Muz alamıyorsanız üzülmeyin, elma da aynı işi görür diyor. Ya da eve et götüremiyorsanız dövünmeyin çünkü protein yumurtada da fazlasıyla var diye hatırlatıyor. Listeyi dilediğince uzatabiliyor. Doktor olduğu için kendisi ehliyet sahibi tabii. Hatta birtakım tedbirler daha öneriyor. Bakkaldan alışveriş yapacağınıza pazara çıkmanızı salık veriyor örneğin. Sayın Bakan sadece bazı detaylara ışık tutamıyor. Mesela yumurtada da protein bulunmasına rağmen aynı ölçüde B vitamini içermediğini unutuyor olamaz. Ya da en azından canınız yumurta değil de et istediğinde ne yapacağınızı söylemiyor. Çocuğunuz televizyon reklamlarında bir ürün görüp de 'baba bana bundan al' dediğinde boğazınızda düğümlenen kütlenin nasıl çözüleceğini veya isteneni alamadığınızda çocuğunuzun gözüne bakamadığınızı atlıyor. Bunlar hem komik hem de acı söylemler. Bir ülkede yönetimde bulunan insanlar halkı aç bıraktıklarında nasıl hayatta kalınacağını anlatacaklarına çözüm önerileri sunmalılar. Halk zaten bakkalın yolunu çoktan unutmuş, bakkal da bu yüzden tasını tarağını toplayıp memleketine göçmüşken uyduruk birtakım reçetelerden söz etmek mantık işi değil. Bu hale gelindikten sonra kısa vadede çare üretilemiyorsa o zaman bari biraz sussalar diyorum. Sokaklarda insanların yüzü gülmüyor. Herkesin teninin rengi uçtu. Yeterli beslenememekten, üzüntüden, çaresizlikten bitti millet. Bunun üzerine hâlâ pirinç alamıyorsanız bulgurla idare edin diyen yöneticileri görmek bile kanı beyne sıçratıyor. Bu kadar mı birbirimizin derdine yabancılaştık diye merak ediyorum. Hükümet bu kadar mı uzak halkına? Aç kalmanın, çocuğunu okula gönderememenin ne demek olduğunu bilmeyebilirler ama hiç değilse tahmin etmeye çalışsalar çok mu yorulurlar diye soruyorum. Benim gördüklerimi göremiyorlar mı? İnsanların çaresizliklerini duymuyorlar mı? Korkarım bu soruların doğru cevaplarını kaldıracak kadar sağlam bir kalbim yok. Yalana da tahammül edemediğimden sorularım öylece soru halinde kalsalar belki daha iyi. Derin iç çekişlerde bile ferahlayamıyorum artık. Fakirlik açlığın elbisesini giymişken alay eder gibi havadan sudan yazamıyorum. Benim gösterdiğim kadar özeni gösterseler de hiç değilse bakkalların ahını almasalar diyorum. Sonra susuyorum. Öylece susuyorum.